Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Mustafa AK
Köşe Yazarı
Mustafa AK
 

ÖLMEDEN KIYMETİ BİLİNMEYENLER

Son zamanda Hasan Aksay’ın Hak Yol İslam Yazacağız isimli hatıratına merak sardım. O kitapla ilgili düşüncelerimi ayrı bir yazıda belirteceğim. Şu noktayı belirtmem lazım. Yakın dönem Türk siyasi hayatına etki eden figürler hatıralarını yazsalardı. Elimizde ciddi kaynaklar olurdu. Ama maalesef yok.   Muhsin Yazıcıoğlu da bana göre hatıralarını yazması gereken insanlardan biriydi. Fakat şaibeli bir şekilde 2009’da aramızdan ayrıldı. Tarihçi gözüyle onun bakış açısıyla Türkiye’yi anlamak ve okumak isterdim. Bu imkândan mahrumuz. Bana göre Merhum Yazıcıoğlu “Ölmeden Kıymeti Bilinmeyenler” arasında. Fikirlerine katılmam diyen insanlar elbette var. Ama Maraş dağlarında eksi bilmem kaç derecelerde ölümüne üzülmeyen insan yok. Görüşüne katılmayan elbette var. Ama Anadolu’nun milletvekili ve bürokrat gelmeyen dağına, taşına gitmesini takdir etmeyen yok. Bir ideoloji ortaya koymuyordu. Bir fikir bir ruh ve manevi bir kaygıydı onu yollara düşüren. 3-5 bin nüfuslu buraları da neden ilçe yapmışlar dedikleri yerlerde sadece onun izleri vardı. Derdi siyaset değildi. Anlamak ve anlatmaktı yüzde bir alsa da vazgeçmemişti. Öldükten sonra ona atılan bir oyu ben atmıştım diye aralarında tartışanlar oldu. Belki dün onu övenler bugün yaşasa farklı şeyler söyleyecekti. Ama onun derdi Osmanlı kuruluş devrinde olan bir ruhu aramaktı. Dedim ya keşke yazsaydı hatıralarını biz de tanısaydık onun tanıdığı cevherleri.   Yazıcıoğlu’nun yoldaşlarından biri de Ömer Lütfi Mete’ydi. Ben onu Gülce ile tanıdım. Bizim de Gülcemiz vardı. Ama aynı uçurumun kenarında değildik belki. O yüzden sesimiz duyulmadı. Belki de üstadın dediği gibi Nutkum tutulmuştu Gülce ’ye bakmaktan sesim çıkmamıştı kim bilir. İz bırakmanın eseri bırakmanın şuuru vardı onda. Bence hatıralarını yazmalıydı. Gülce kimdi? Deli yürek veya Kuşçu karakteri hangi zeminde yazılmıştı. Bunlar gerçekte var mıydı? Gerçekten derebeylerine karşı savaşan bir kahramanı mı hayal etmişti. Yoksa yel değirmenlerinin Don Kişotunu kahraman mı yapmıştı. Kuşçu karakteri hayat rehberi miydi? Yoksa senaryoyu yazan Ömer Lütfi Mete’nin kendisi miydi? Bunların pek çoğunu ve tarihe not düşülecek hatıralarını yazamadı.   Sevsek te sevmesek te bizi yönetenler tanıklıklarını yazsınlar yazmamalılar. Hem tarihe not düşmek açısından hem de bu milleti yönlendirmek açısından çok iyi olur. İlim, fikir, edebiyat ve dava adamları hatalarından başlayarak günlerini yazsınlar. O günü, bugünü ve geleceği doğru anlayalım. Rabbim güzel eserler bırakmayı nasip eylesin. Selam ve dua ile...
Ekleme Tarihi: 26 Mart 2022 - Cumartesi

ÖLMEDEN KIYMETİ BİLİNMEYENLER

Son zamanda Hasan Aksay’ın Hak Yol İslam Yazacağız isimli hatıratına merak sardım. O kitapla ilgili düşüncelerimi ayrı bir yazıda belirteceğim. Şu noktayı belirtmem lazım. Yakın dönem Türk siyasi hayatına etki eden figürler hatıralarını yazsalardı. Elimizde ciddi kaynaklar olurdu. Ama maalesef yok.

 

Muhsin Yazıcıoğlu da bana göre hatıralarını yazması gereken insanlardan biriydi. Fakat şaibeli bir şekilde 2009’da aramızdan ayrıldı. Tarihçi gözüyle onun bakış açısıyla Türkiye’yi anlamak ve okumak isterdim. Bu imkândan mahrumuz. Bana göre Merhum Yazıcıoğlu “Ölmeden Kıymeti Bilinmeyenler” arasında. Fikirlerine katılmam diyen insanlar elbette var. Ama Maraş dağlarında eksi bilmem kaç derecelerde ölümüne üzülmeyen insan yok. Görüşüne katılmayan elbette var. Ama Anadolu’nun milletvekili ve bürokrat gelmeyen dağına, taşına gitmesini takdir etmeyen yok. Bir ideoloji ortaya koymuyordu. Bir fikir bir ruh ve manevi bir kaygıydı onu yollara düşüren. 3-5 bin nüfuslu buraları da neden ilçe yapmışlar dedikleri yerlerde sadece onun izleri vardı. Derdi siyaset değildi. Anlamak ve anlatmaktı yüzde bir alsa da vazgeçmemişti. Öldükten sonra ona atılan bir oyu ben atmıştım diye aralarında tartışanlar oldu. Belki dün onu övenler bugün yaşasa farklı şeyler söyleyecekti. Ama onun derdi Osmanlı kuruluş devrinde olan bir ruhu aramaktı. Dedim ya keşke yazsaydı hatıralarını biz de tanısaydık onun tanıdığı cevherleri.

 

Yazıcıoğlu’nun yoldaşlarından biri de Ömer Lütfi Mete’ydi. Ben onu Gülce ile tanıdım. Bizim de Gülcemiz vardı. Ama aynı uçurumun kenarında değildik belki. O yüzden sesimiz duyulmadı. Belki de üstadın dediği gibi Nutkum tutulmuştu Gülce ’ye bakmaktan sesim çıkmamıştı kim bilir. İz bırakmanın eseri bırakmanın şuuru vardı onda. Bence hatıralarını yazmalıydı. Gülce kimdi? Deli yürek veya Kuşçu karakteri hangi zeminde yazılmıştı. Bunlar gerçekte var mıydı? Gerçekten derebeylerine karşı savaşan bir kahramanı mı hayal etmişti. Yoksa yel değirmenlerinin Don Kişotunu kahraman mı yapmıştı. Kuşçu karakteri hayat rehberi miydi? Yoksa senaryoyu yazan Ömer Lütfi Mete’nin kendisi miydi? Bunların pek çoğunu ve tarihe not düşülecek hatıralarını yazamadı.

 

Sevsek te sevmesek te bizi yönetenler tanıklıklarını yazsınlar yazmamalılar. Hem tarihe not düşmek açısından hem de bu milleti yönlendirmek açısından çok iyi olur. İlim, fikir, edebiyat ve dava adamları hatalarından başlayarak günlerini yazsınlar. O günü, bugünü ve geleceği doğru anlayalım. Rabbim güzel eserler bırakmayı nasip eylesin.

Selam ve dua ile...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirinsesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.