"Keşke" diyerek çıktık yollara, önümüze bakmak varken ardımıza baka baka. Sahibi olduğumuzu düşündük. Elim, ayağım, gözüm, kulağım, kalbim.. diyerek çoğalttık ve sonuna birinci tekil şahısı diktik.
Sahiplendik, sahiplenirken de çok seviyoruz diye gerekçeler ürettik. Oysa, sevilen sevildikçe olduğundan daha iyi bir duruma geçerdi, sahiplendikçe değil. Bu sebeple bu dünyayı özetleyen kelime nedir diye sorarsanız "emanet" derim.
Şöyle biri düşünsenize, Anne karnına düştüğümüz andan itibaren yaşadığımız her an, her dönem ve her durum geçici. Olduğu yerde sürekli devam eden, zamanın ötesine geçebilen, zamanı aşan hiçbir şey yok. Zaten hep var ya da hep yok diye bir şey de yok. Mesela sen, ben, o... Bizler de iyi insanlardık ya da iyi insanlarız, fakat yaşadığımız ve yaşattığımız şeyler iyi mi? Hayır. İyi halin de devamlılık noktası bir yerde yön değiştirebiliyor yerini kötüye bırakabiliyor. İşte imtihan denen olgu da tam burada başlıyor. İyilik halini devam ettirebilme becerisi ile doğru orantılı olarak ilerliyor bu süreç. Herkes öğrenci, sınav çeşitli ama sonuç ya kötü ya iyi.
Biz "emanet" üzere yaşıyorken bu hayatı, neyi yanlış yapıyoruz ya da neyi arıyoruz ki vardığımız yerde mutlu olamıyoruz? Bence "emanet” üzere olması gereken yaşam şeklimizi "ilanihaye" ile yer değiştiriyoruz. Sınırları kabul etmiyor, ölçüyü istemiyoruz. Alma verme dengesindeki beklentilerimizi ilanihaye odaklı görüp, çok beklenti az mutluluk olarak bir geri dönüşüm alıyoruz. Oysa ilanihaye bu dünyada adının var olduğu bir kelime fakat kendisi bu dünyalı değil. Bu dünyaya ait değil. İlanihaye vasfını üzerinde taşıyan tek varlık Rabbimizdir.
Hazır Rabbimizin güzel adını anmış iken, kendisine bir dua iltica edip, bizleri de emanetinde emin kılması için niyazda bulunmak isterim. Beni var eden, varlığımı idrak etmemi nasip eden, emanetleriyle bana lütufta bulunan Yüce Rabbim. Emanetlerinin farkındayım, idrak edebilmek için tefekkürdeyim. Emanetlerimi sevmemi, her sebep ve sonuçta sana şükür edebilmemi nasip eyle.
Amin…