Canlı yayında; sivillerin, BM kamplarına sığınmış insanların ve hastanelerin bombalandığını izliyoruz. Bizim için yeni bir şey değil. Körfez Savaşı’nı da film izletir gibi izlettiler bize. Jean Baudrillard, Körfez Savaşı’nın bir simülasyon olduğunu söyler. Bilemiyorum, Bağdat’a bırakılan tonlarca patlayıcının ne kadar gerçek olduğunu, yanıp kavrulan tenlere sormak lazım.
Kahramanlık devri çoktan bitti. Şimdi uçaklardan bomba atılır, uzaktan kumandalı yetişkin oyuncakları ile pornografik sahneler çekilir oldu. Körfez savaşı bu açıdan zihnimizi geleceğe hazırlayan yetişkin içeriğiydi. İnsanları, rastgele sivillerin öldürülmesine karşı duyarsızlaştırmanın en hızlı yoluydu. Jean Baudrillard bu açıdan doğru söylüyor. Hislerimizi ve eylemlerimizi dizayn edebildikleri bir simülasyon tüm bunlar. Naylon çadırlardan teşekkül edilmiş bir mülteci kampını vuruyorlar, onlarca insan yanarak can veriyor. Bir yetkili çıkıp, önemli bir hedefi vuracaktık, istemediğimiz kayıplar oldu diyor.
İstenmeyen kayıplar...
Halkla ilişkiler ofisi bir süre fazla mesai yapacak. İstenmeyen bir durum.
Canlı yayınlanan modern savaş simülasyonları bizi öylesine parçaladı ki; üzüntümüz, tepkimiz ve eylemlerimiz derinlere uzanan estetik kaygılar, ideolojik çürükler ve ikiyüzlülük ile harmanlanmış.
Halep dümdüz edilirken de hastaneler vuruldu. Kimyasal silahlar kullandılar, bebekleri öldürdüler. Bazılarımız kızdı, tepki gösterdi, bazıları anti-emperyalizme karşı şerefli bir davanın hainleri (!) için üzülemedi. Amerikan veya İsrail uçakları değildi vuran, siz biliyorsunuz.
IŞİD’e karşı yürütülen insanlık(!) savaş için Amerikan odaklı savaş gücü tarafından, Musul yerle yeksan edilirken bir tane sivil yoktu sanki. Katiller ve destekçileri için suç yok, sivil yok, tüm hedefler meşru. Rusya, Ukrayna’ya saldırdığı zaman, batı kamuoyu, sarı saçlı ve beyaz tenli masum çocuklar ve kadınlar için ağıtlar yakmaya başladı. Estetik bir algı bu, esmer tenliler ve siyah saçlılar her zaman makul kayıptır birileri için. Suriye’de, Esad-İran-Rusya üçlüsü binlerce sivili her türlü fantaziyi kullanarak öldürdü. Anti emperyalist mücadele için makul kayıplardı birileri için.
İsrail bu zulmün gediklisi, uzun zamandır yapıyor bu mesleği. O topraklarda doğmuş olmak dışında hiçbir suçu bulunmayan insanları öldürüp bize izlettiriyorlar. Toprak falan satmışlar, Araplar sahip çıksın akrabalarına falan diyor birileri de. Hep makul kayıplar, kınamalar falan. Bana mı düştü İsrail’in zulmünü anlatmak, herkes izliyor işte.
Ben sadece sayıklıyorum, çocuklar da Arap mı mesela? Bebekler de HAMAS mı? İdlip’li kadınların hepsi kutsal direniş cephesine karşı Amerikancı mıydı? Masumlar bir ırkın, bir mezhebin, bir coğrafyanın, bir ideolojinin yükünü taşıyabilir mi?
Bilemedim...
Filistinli şair Mahmut Derviş der ki:
Sen yağmaladın bağlarını atalarımın
Benim ve tüm çocuklarımın
sürdüğü toprağı sen yağmaladın
Bana ve torunlarıma
hiç bir şey bırakmadın
şu kayalıklardan başka!
Söylendiğine göre hükümetiniz
bunları da alacakmış, öyle mi?
Madem öyle!
Kaydet!
Kaydet ilk sayfanın ta en başına
Nefret etmem insanlardan
Hiç kimseye saldırmam!
Ama aç kalınca
toprağımı gasp edeni çiğ çiğ yerim!
Kolla kendini, kork benim açlığımdan
Kork benim öfkemden!
Kolla kendini!