Pınar KOCAMAN
Köşe Yazarı
Pınar KOCAMAN
 

KAPIYI ÇALAN OLDUN DA, AÇAN MI OLMADI?

Elbette her insanın Gönlünden geçen dilekleri, geceleri kimselerin duymadığı saklı duaları vardır. Ve öyle dualar vardır ki, dua edilen habersizdir, onun için dilenen tüm bu güzel dileklerden… Ve birbirlerinden habersiz olarak, Tertemiz bir Gönül eşliğinde edilen bu samimi dualar, vakit saat gelince adrese teslim olurlarmış. (Elbette en doğrusunu Allah bilir…) … Lakin pek çok zaman, insan nefsinin arzuları ile dua eder. Aslında dua ettiğini zanneder ki, bunlar Gönül’den dilekleri değil, dilinden dökülen arzulardır. Sonra da “dualarım bir türlü kabul olmuyor” der. Oysa bilmez ki Rahman onu halkında hayırlı olmayan nefsinin beyhude arzularından korumaktadır. Çünkü insanın, kendisi için hayır mı şer mi bilmeden illa olsun diye istedikleri, kendisine bir paket halinde verildiğinde, sızlanıp duracaktır keşkeler içinde… “Keşke sevmeseydim, keşke olmasaydı, keşke yapmasaydım” vb. cümleler eşliğinde, yanacaktır ateşlerde… Örneğin çocuğunun illa şu şehirde, şu okulu kazanması için dua eden bir anne, okulda çocuğunun başına gelen sıkıntılar sonrasında keşke hiç o okula gitmeseydi demeye başlar. Yahut ısrarla istediği, nice dualar ettiği bir birliktelik ya da bir işte, canı yanınca veya can kaybı, mal kaybı vb. yaşanan sıkıntılar neticesinde, “keşke bu işe hiç girmeseydim, keşke hiç olmasaydı” vb cümleler kurar. Ve bu durum Kuran’da İsrâ Suresi 11. Ayette bize şöyle bildirilir; “ İnsan hayra dua eder gibi şerre dua eder. İnsan çok acelecidir.” Ne yazık ki en önemli imtihanlardan biri olan “sabır” konusunda, çoğu zaman sınıfta kalır insan. Oysa bir beşer olarak, şaşar olacağını daima hatırlasa, illa öyle olsun demekten edep eder ve her şeyin en doğrusunu, en iyisini, en güzelini bilen Allah’a kendini( sevdiklerini/emanetlerini) teslim eder. … Peki ne yapalım o halde , hiçbir şey istemeyelim mi, hiç mi dua etmeyelim! Elbette “Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin! “ Furkân Suresi 77. Ayette bildirildiği üzere, dua kulun Rabbi ile arasındaki en özel bağlantıdır. Yine Kuran’da Bakara Suresi 186. Ayette şöyle der; “Eğer kullarım sana beni sorarlarsa, şüphesiz ki ben onlara pek yakınım. Dua edenin duasına, her zaman karşılık veririm. (Beni arayanın arayışına her an cevap veririm.) Öyleyse kullarım da benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki, doğru yolu bulabilsinler. (Artık onlar bana icabet etsinler ve bana iman etsinler. Umulur ki onlar hakikatlere ulaşırlar.) O halde, gerçek dua samimi bir Gönül eşliğinde, tertemiz niyetlerle, nefsin istek ve arzulardan, aklın hesap, kitap ve planlarından arınmış olarak, her şeyin mümkün olduğuna duyulan tam bir imanla, eminlik içinde Rahman’dan dilemektir. Yani acele etmeden, sabır eşliğinde Gönül’den dilemektir. “ol” der ve o şey de hemen oluverir.” Bakara Suresi 117. Ayet üzere, nasıl olacak diye endişe etmeden, düşünmeden, hiç bir şeyi imkansız yahut çözümsüz görmeden, Gönül vererek, kendine düşeni yaparak, gerisini O’na teslim etmektir. Çünkü samimiyet var mı, teslimiyet var mı, sabır var mı, fedakarlık var mı elbette sorulacaktır. Ve Hz. Mevlana’nın söylediği gibi, “Kapı açılır, sen yeter ki vurmayı bil! Ne zaman, bilmem! Yeter ki o kapıda durmayı bil!” Şimdi dönüp dularımıza bir daha bakalım; Gönülden mi diledik, dilden mi istedik? Olacağından şüphe mi ettik, yoksa tam bir eminlik içinde miydik? İlla benim istediğim gibi olsun diye mi direttik, yoksa ben bilmem Rabbim sana teslim oldum diyerek O’na mı güvendik? Israrla hayra dua eder gibi şerre mi dua ettik, yoksa inançla sabırla O kapıda durmayı mı bildik? Gönül’den iman ederek, şeksiz şüphesiz, dualarımızın kabul olduğundan emin mi olduk, yoksa zaten benim duam kabul olmaz diyerek zanna mı uyduk? Cevaplar, elbette “OKU”yana aşikar…
Ekleme Tarihi: 09 Mayıs 2024 - Perşembe

KAPIYI ÇALAN OLDUN DA, AÇAN MI OLMADI?

Elbette her insanın Gönlünden geçen dilekleri, geceleri kimselerin duymadığı saklı duaları vardır. Ve öyle dualar vardır ki, dua edilen habersizdir, onun için dilenen tüm bu güzel dileklerden…
Ve birbirlerinden habersiz olarak, Tertemiz bir Gönül eşliğinde edilen bu samimi dualar, vakit saat gelince adrese teslim olurlarmış. (Elbette en doğrusunu Allah bilir…)
Lakin pek çok zaman, insan nefsinin arzuları ile dua eder. Aslında dua ettiğini zanneder ki, bunlar Gönül’den dilekleri değil, dilinden dökülen arzulardır. Sonra da “dualarım bir türlü kabul olmuyor” der. Oysa bilmez ki Rahman onu halkında hayırlı olmayan nefsinin beyhude arzularından korumaktadır.
Çünkü insanın, kendisi için hayır mı şer mi bilmeden illa olsun diye istedikleri, kendisine bir paket halinde verildiğinde, sızlanıp duracaktır keşkeler içinde…
“Keşke sevmeseydim, keşke olmasaydı, keşke yapmasaydım” vb. cümleler eşliğinde, yanacaktır ateşlerde…
Örneğin çocuğunun illa şu şehirde, şu okulu kazanması için dua eden bir anne, okulda çocuğunun başına gelen sıkıntılar sonrasında keşke hiç o okula gitmeseydi demeye başlar. Yahut ısrarla istediği, nice dualar ettiği bir birliktelik ya da bir işte, canı yanınca veya can kaybı, mal kaybı vb. yaşanan sıkıntılar neticesinde, “keşke bu işe hiç girmeseydim, keşke hiç olmasaydı” vb cümleler kurar.
Ve bu durum Kuran’da İsrâ Suresi 11. Ayette bize şöyle bildirilir; “ İnsan hayra dua eder gibi şerre dua eder. İnsan çok acelecidir.”
Ne yazık ki en önemli imtihanlardan biri olan “sabır” konusunda, çoğu zaman sınıfta kalır insan. Oysa bir beşer olarak, şaşar olacağını daima hatırlasa, illa öyle olsun demekten edep eder ve her şeyin en doğrusunu, en iyisini, en güzelini bilen Allah’a kendini( sevdiklerini/emanetlerini) teslim eder.
Peki ne yapalım o halde , hiçbir şey istemeyelim mi, hiç mi dua etmeyelim!
Elbette “Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin! “ Furkân Suresi 77. Ayette bildirildiği üzere, dua kulun Rabbi ile arasındaki en özel bağlantıdır.
Yine Kuran’da Bakara Suresi 186. Ayette şöyle der;
“Eğer kullarım sana beni sorarlarsa, şüphesiz ki ben onlara pek yakınım. Dua edenin duasına, her zaman karşılık veririm. (Beni arayanın arayışına her an cevap veririm.) Öyleyse kullarım da benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki, doğru yolu bulabilsinler. (Artık onlar bana icabet etsinler ve bana iman etsinler. Umulur ki onlar hakikatlere ulaşırlar.)
O halde, gerçek dua samimi bir Gönül eşliğinde, tertemiz niyetlerle, nefsin istek ve arzulardan, aklın hesap, kitap ve planlarından arınmış olarak, her şeyin mümkün olduğuna duyulan tam bir imanla, eminlik içinde Rahman’dan dilemektir. Yani acele etmeden, sabır eşliğinde Gönül’den dilemektir.
“ol” der ve o şey de hemen oluverir.” Bakara Suresi 117. Ayet üzere, nasıl olacak diye endişe etmeden, düşünmeden, hiç bir şeyi imkansız yahut çözümsüz görmeden, Gönül vererek, kendine düşeni yaparak, gerisini O’na teslim etmektir.
Çünkü samimiyet var mı, teslimiyet var mı, sabır var mı, fedakarlık var mı elbette sorulacaktır. Ve Hz. Mevlana’nın söylediği gibi, “Kapı açılır, sen yeter ki vurmayı bil! Ne zaman, bilmem! Yeter ki o kapıda durmayı bil!”
Şimdi dönüp dularımıza bir daha bakalım;
Gönülden mi diledik, dilden mi istedik?
Olacağından şüphe mi ettik, yoksa tam bir eminlik içinde miydik?
İlla benim istediğim gibi olsun diye mi direttik, yoksa ben bilmem Rabbim sana teslim oldum diyerek O’na mı güvendik?
Israrla hayra dua eder gibi şerre mi dua ettik, yoksa inançla sabırla O kapıda durmayı mı bildik?
Gönül’den iman ederek, şeksiz şüphesiz, dualarımızın kabul olduğundan emin mi olduk, yoksa zaten benim duam kabul olmaz diyerek zanna mı uyduk?
Cevaplar, elbette “OKU”yana aşikar…
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirinsesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.