İbrahim SERT
Köşe Yazarı
İbrahim SERT
 

SAVAŞ GÖSTERİSİ VE GAZZE SAHNESİ

Körfez Savaşının canlı yayında sunulması Baudrillard tarafından Savaş Pornografisi olarak isimlendirilmişti, daha sonra canlı yayında Bağdat bombalandı. O güzel Bağdat ki, tarihinde kütüphaneleri, bahçeleri ve sokakları ile bir medeniyetin temsiliydi. Bizim gibi sıradan insanların evlerinin, okullarının, sokaklarının ve hastanelerinin yok edildiğini izledik. Rusya, İran ve Esad ittifakının sivil kalabalıkları nasıl ateşe tuttuğunun, Amerikalılar kadar efektif olmasa da, benzer yapımlarda nasıl başarılı olduklarını da gördük. Tüm bu yapımlar içerisinde en çığır açıcı olanı Gazze ablukası başladığı günden beri, Gazze şehrini 24 saat çeken canlı yayın kameraları şahitliğinde gerçekleşenlerdi. Kamera açısı çok farklı, uzaktan siluetleri görünen binalar fakirliğin griliğine bulanmış şekilde durukken, bir anda kopan fırtına gibi, ateş, duman ve sarsıntı. Geceleri tek tük ışıklar görülür, güçlü bir bomba patlayana kadar. Kısa süreli bir aydınlığın ardından, o tek tük ışıklar da söner. Şehirler bombalanırken izlemekten daha uyarıcı olan, sokaktaki yıkıntılar arasında ailesinin ve komşularının ceset parçalarını toplamaya çalışan insanların görüntüleridir. Molozlar, cinnet, gözyaşı ve kan izleriz. Bunun bize neden tüm çıplaklığı ve sıcaklığı ile ulaştırıldığını merak konusu. Özellikle kendilerinin servis ettikleri görüntüler ne işe yarıyor. Bizi korkutmak için mi? Gözdağı mı veriliyor? Güç gösterisi mi? Tüm bunların ötesinde bir şey olmalı. Zorlandıkça duyarsızlaşan zihinsel bir mekanizmaya sahibiz. Yapılan şey doğrudan zihnimize saldırıdır. Elimizden aldıkları şey, en çok ihtiyaç duyduğumuz hislerimizdir. Aksiyon filmi izler gibi izleyebiliyorsak, bir filmin ardından göstereceğimiz tepkiyi gösteririz. Elimizdeki veya karşımızdaki LED panellerden izlerken ölüm çok uzaktadır. Filmlerdeki kötü adamlara kızdığımız gibi kızarız ve başımıza gelmesi hususunda pek endişe etmeyiz. Neticede sadece bir film. Ekranlardaki film yorumcuları da sanki daha fazla alıştırmaya ve normalleştirmeye çalışıyorlar. Askeri uzmanlar ellerinde tahta çubuklar ile harita, harekât ve kurmay planlarını gösteriyorlar. Atılan bombaların veri tablolarından ve siyasal bilimler soslu askeri tercihlerden bahsediyorlar. Görmeyelim, duymayalım veya ilgilenmeyelim demiyorum elbette ama haber almak ile zihinsel ileti yağmuruna tutulmak arasında fark var. Normal şartlarda bizim çıldırmamıza sebep olabilecek sahneler o kadar normal geliyor ki, birçok korku filmi, büyük bir ustalık ile daha rahatsız edici sahneler sunabiliyor. Hastanede, can derdine düşmüş insanlar arasında, parçalanmış cesetler ve kan gölü ortasında, tek başına kalmış, korkmuş ve ağlayan 4 yaşındaki bir çocuğun görüntüsü, bizi kaç gün yemek yemekten alıkoyabilir? Yıllar evvel bir fotoğraf görmüştüm. Bombalanmış ve abluka altına alınmış bir şehrin kenarında kaldırım üzerinde 9 yaşlarında bir çocuk cesedi vardı. Elinde büyükçe ve boş olduğu belli bir bez çanta ve ayağında 40 numaradan büyük ayakkabılar. Etrafında kendi halinde yürüyüp giden insanlar. Günlerce etkiledi beni, aklıma geldikçe gözlerim doldu, sonra geçip gitti. Bu kadar etkilenmek çok zor artık, günlerce bu kâbusa ortak olabilmek çok zor. Ah be veled, bu kadar romantik ölemezsin, açlıktan ölemezsin, daha bağ evi yaptıracaktık, ikinci daireyi aldıktan sonra,   bu dünyanın gerçekleri var, arabayı da değiştirip kahrolacağım, tam üzüleceğim bir yatırım fırsatı geliyor, sabret, cennette ekmek var… Esen kalın…
Ekleme Tarihi: 09 Kasım 2023 - Perşembe

SAVAŞ GÖSTERİSİ VE GAZZE SAHNESİ

Körfez Savaşının canlı yayında sunulması Baudrillard tarafından Savaş Pornografisi olarak isimlendirilmişti, daha sonra canlı yayında Bağdat bombalandı. O güzel Bağdat ki, tarihinde kütüphaneleri, bahçeleri ve sokakları ile bir medeniyetin temsiliydi. Bizim gibi sıradan insanların evlerinin, okullarının, sokaklarının ve hastanelerinin yok edildiğini izledik.

Rusya, İran ve Esad ittifakının sivil kalabalıkları nasıl ateşe tuttuğunun, Amerikalılar kadar efektif olmasa da, benzer yapımlarda nasıl başarılı olduklarını da gördük. Tüm bu yapımlar içerisinde en çığır açıcı olanı Gazze ablukası başladığı günden beri, Gazze şehrini 24 saat çeken canlı yayın kameraları şahitliğinde gerçekleşenlerdi. Kamera açısı çok farklı, uzaktan siluetleri görünen binalar fakirliğin griliğine bulanmış şekilde durukken, bir anda kopan fırtına gibi, ateş, duman ve sarsıntı.

Geceleri tek tük ışıklar görülür, güçlü bir bomba patlayana kadar. Kısa süreli bir aydınlığın ardından, o tek tük ışıklar da söner.

Şehirler bombalanırken izlemekten daha uyarıcı olan, sokaktaki yıkıntılar arasında ailesinin ve komşularının ceset parçalarını toplamaya çalışan insanların görüntüleridir. Molozlar, cinnet, gözyaşı ve kan izleriz.

Bunun bize neden tüm çıplaklığı ve sıcaklığı ile ulaştırıldığını merak konusu. Özellikle kendilerinin servis ettikleri görüntüler ne işe yarıyor. Bizi korkutmak için mi? Gözdağı mı veriliyor?

Güç gösterisi mi? Tüm bunların ötesinde bir şey olmalı.

Zorlandıkça duyarsızlaşan zihinsel bir mekanizmaya sahibiz. Yapılan şey doğrudan zihnimize saldırıdır. Elimizden aldıkları şey, en çok ihtiyaç duyduğumuz hislerimizdir. Aksiyon filmi izler gibi izleyebiliyorsak, bir filmin ardından göstereceğimiz tepkiyi gösteririz. Elimizdeki veya karşımızdaki LED panellerden izlerken ölüm çok uzaktadır. Filmlerdeki kötü adamlara kızdığımız gibi kızarız ve başımıza gelmesi hususunda pek endişe etmeyiz. Neticede sadece bir film.

Ekranlardaki film yorumcuları da sanki daha fazla alıştırmaya ve normalleştirmeye çalışıyorlar.

Askeri uzmanlar ellerinde tahta çubuklar ile harita, harekât ve kurmay planlarını gösteriyorlar. Atılan bombaların veri tablolarından ve siyasal bilimler soslu askeri tercihlerden bahsediyorlar.

Görmeyelim, duymayalım veya ilgilenmeyelim demiyorum elbette ama haber almak ile zihinsel ileti yağmuruna tutulmak arasında fark var. Normal şartlarda bizim çıldırmamıza sebep olabilecek sahneler o kadar normal geliyor ki, birçok korku filmi, büyük bir ustalık ile daha rahatsız edici sahneler sunabiliyor. Hastanede, can derdine düşmüş insanlar arasında, parçalanmış cesetler ve kan gölü ortasında, tek başına kalmış, korkmuş ve ağlayan 4 yaşındaki bir çocuğun görüntüsü, bizi kaç gün yemek yemekten alıkoyabilir?

Yıllar evvel bir fotoğraf görmüştüm. Bombalanmış ve abluka altına alınmış bir şehrin kenarında kaldırım üzerinde 9 yaşlarında bir çocuk cesedi vardı. Elinde büyükçe ve boş olduğu belli bir bez çanta ve ayağında 40 numaradan büyük ayakkabılar. Etrafında kendi halinde yürüyüp giden insanlar. Günlerce etkiledi beni, aklıma geldikçe gözlerim doldu, sonra geçip gitti. Bu kadar etkilenmek çok zor artık, günlerce bu kâbusa ortak olabilmek çok zor.

Ah be veled,

bu kadar romantik ölemezsin,

açlıktan ölemezsin,

daha bağ evi yaptıracaktık, ikinci daireyi aldıktan sonra,

 

bu dünyanın gerçekleri var,

arabayı da değiştirip kahrolacağım,

tam üzüleceğim bir yatırım fırsatı geliyor,

sabret,

cennette ekmek var…

Esen kalın…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirinsesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.