Menâkıb-ı Dervîş Hâkî’de Seydişehir
Menâkıb-ı Dervîş Hâkî’de Seydişehir
“Makalat-ı Seyyid Harun”dan (Abdülkerim Bin Şeyh Musa,1554-55) yaklaşık altmış yıl sonra yazılmış XVII.yüzyılın ilk çeyreğine ait olan Hasan Medhî’nin “Menâkıb-ı Derviş Hâkî” adlı eserinde dönemin Seydişehir Valisi Mümin Bey’in, Pir Hâkî Dede’yi Seydişehir’de misafir olarak ağırladığı bilgisi yer almaktadır.
“Makalat-ı Seyyid Harun”dan (Abdülkerim Bin Şeyh Musa,1554-55) yaklaşık altmış yıl sonra yazılmış XVII.yüzyılın ilk çeyreğine ait olan Hasan Medhî’nin “Menâkıb-ı Derviş Hâkî” adlı eserinde dönemin Seydişehir Valisi Mümin Bey’in, Pir Hâkî Dede’yi Seydişehir’de misafir olarak ağırladığı bilgisi yer almaktadır.
Konuyla ilgili olarak Tarihçi Ercan Arslan şu açıklamalarda bulundu:
“Hasan Medhî’ye ait “Menâkıb-ı Derviş Hâkî’ nin konusu, Hasan Medhî’nin musahibi olduğu Piri Hâkî Dede’nin Buhara’dan başlayıp İstanbul’daki Ali Paşa Camii’nde son bulan hayatına dair menkıbeleridir. Hasan Medhî ‘nin XVI. Yüzyılın ikinci yarısı ile XVII. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşadığı tahmin edilmektedir. Eserin Hâkî Dede’nin ölüm tarihi olan 1617’den kısa bir süre sonra yazıldığı düşünülmektedir. Biyografik tarzda yazılmış bir menâkıbnâme olduğu için kitapta birçok tarihî şahsiyete yer verilmiştir. Bunlardan birisi de dönemin Seydişehir valisi Mümin Bey’dir.
SEYDİŞEHİR’DE MİSAFİR EDİP AĞIRLAR
Eserin “Hikâyet-i Hızır Paşa” başlıklı manzum bölümünde Hızır Paşa’nın Mısır’a vali oluşu ve Hâkî Dede’yle geçirdiği günler anlatılır. Hızır Paşa’nın kethüdası Behram’ın Rıdvan Ağa’ya olan düşmanlığı ve sonra cezasını buluşu, kadının Hâkî Dede’yi simyacılıkla suçlayıp şehirden çıkarmak istemesi, sonra gerçeği görerek kendisinden af dilemesi ile Hızır Paşa’nın İstanbul’dan gelen fermanla Mısır’dan ayrılıp Şam’a gitmesi anlatılır. Hızır Paşa ve Hâkî Dede Dımışk’da Cağalazâde Sinan Paşa ile görüşürler, bu arada Hâkî Dede Muhyiddin İbnü’l-‘Arabî’nin mezarını ziyaret eder. Bu esnada Anadolu’da Celâlîlerin zorbalıkları söz konusu edilir. Hızır Paşa’nın daha önce Seydişehir’de valilik yapmış olan kardeşi Mümin Bey, Hâkî Dede’yi Seydişehir’de misafir edip ağırlar. Mensur bölümde Seydişehir’in Valisi Mümin Bey’in Hâkî Dede’ye ikramlarından bahsedilir.
Bu bölüm şu şekildedir:
“Rivâyetdür kim birâder-i Hızır Paşa nâm-ı Şerîfi Mü’min Beg dimekle ma‘rûfdur, bundan akdem Seydîşehri nâm diyârda tabl u ‘alem ü hadem ü haşem ile ol mîr-i muhteşem vâlî-i memâlik olmışlar idi. Ol hudâvend-i memâlik pîr-i sâliki ol şehr-i şeref-fezâya getürüp bir nice eyyâm ri‘âyet-i tâm u ‘izzet ü ihtirâm-ı tamâm idüp gûşe-nişîn-i cây-ı ferâgat oldılar. İttifâk bir gün ol mîr-i pür-iştiyak Dede Sultân’a muvâfakat idüp yayak gest ü güzâr ü seyr-i çemen-zâr iderek bir bâg-ı behişt-âsâya sahn-ı bâgda bir kasrı felek-fersâya irdiler. Bir dıraht-ı sidre-kıyâmuñ sâyesinde nakkâş-ı ezelî yed-i kudret-i lem-yezelî bir nat‘-ı zümürrüd-fâm-ı çemen-i zeberced-rengden pür-nakş u nigâr efrâşte kılmış idi. Mîr-i ferruh-hısâl pîr-i sâhib-cemâlle ol makâm-ı cennet-misâlde karâr ihtiyâr idüp ârâm kıldılar. Ahbâb etrâf-ı pîre cem‘, pîr ol cem‘a sem‘ olup kimi oturup kimi turdılar (Nesr 3/1-13, 39b-40a)”.
TARİHİ OTORİTELERİNCE DEĞERLENDİRİLMELİDİR
Tarihçi Arslan, “Hâkî Dede Seydişehir’de kaldığı sürede Vali Mümin Bey kendisine çokça izzet-i ikramda bulunmuş, bir süre Seydişehir’de dinlendikten sonra şehrin tarifsiz güzellilerle bezeli yerlerini birlikte dolaşmışlardır. Muhtemeldir ki Seyyid Harun türbesini ve dergahını da ziyaret etmiş olmalıdırlar. Yukarıdaki ifadelerde geçen övgü ve saygı sözcükleri Seyyid Harun için söylenmiş olmalıdır. Haki Dede’yi ziyarete gelenler onun etrafında toplanmışlar bir süre söyleşip dinleşmişlerdi. Hâkî Dede Seydişehir’den ayrıldıktan sonra Sultan III. Mehmed (1595-1603)’in son yıllarında İstanbul’a gelip Ali Paşa Camii’ne yerleşir. I.Ahmed zamanında 1617’de burada vefat etmiştir. (Bkz. Hasan Kaya, Derviş Hasan Medhî'nin Bilinmeyen Bir Eseri: Menâkıb-ı Dervîş Hâkî, Uluslararası Sosyal Arastırmalar Dergisi, Cilt: 6 Sayı: 26, Bahar 2013). Bu güne kadar Seydişehir tarihiyle ilgili bilgi içeren kaynaklar arasında “Menâkıb-ı Derviş Hâkî” hiç zikredilmemiştir. Artık bu tarihi derinlik içerisinde yeni bir eser adı daha söyleyebiliriz. Mesele Tasavvuf Tarihi otoritelerince tedkik edilip değerlendirilmelidir düşüncesindeyiz” dedi.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.