Bir yörük bayanı nasıl doğurdu?
Bir yörük bayanı nasıl doğurdu?
Seydişehirli Öğretmen Hasan Rüştü Ergen’in Konya’da çıkan Selçuk Gazetesi’nin 23 Mart 1946’da yayınlanan otuz dokuzuncu sayısındaki “(Yörükler arasında Geçen Günler) Bir Yörük Bayanı Nasıl Doğurdu?” başlıklı yazısı dikkat çekiyor.
Seydişehirli Öğretmen Hasan Rüştü Ergen’in Konya’da çıkan Selçuk Gazetesi’nin 23 Mart 1946’da yayınlanan otuz dokuzuncu sayısındaki “(Yörükler arasında Geçen Günler) Bir Yörük Bayanı Nasıl Doğurdu?” başlıklı yazısı dikkat çekiyor.
Tarihçi Ercan Arslan konuyla ilgili şu açıklamaları yaptı:
“H.Rüştü Bey (1900-1968) Cumhuriyet devri Seydişehir’inin münevver bir simasıdır. Babası Ergen Şeyhi Hasan Efendi oğlu Ali Mazhar Bey’dir. Uzun zamandan bu yana Konya’daki gazetelerde yayınlanan yazılarını araştırıyordum. Bu manada ulaşabildiğim yazılarından bazılarını sizlerle paylaşacağım. Aşağıda okuyacağınız yazı “Yörükler arasında Geçen Günler” başlığı altındaki yazılarından biridir. Bu yazıyı aynen paylaşıyorum:
BİR YÖRÜK BAYANI NASIL DOĞURDU?
“Seydişehir dağlarını süsleyen konuklar(Yörükler) gelmiş ve yerleşmişti. Keçi yarıcım Ali Dayı iyi tohumluk tekemiz kalmadığını, Kurt oğlu Mehmet’te iyi tekeler bulunduğunu, bir gün çadırına giderek teke almamızı söyledi. Muvafık buldum. Bir yaz günü sabahı yola çıktık. Dağ yamaçlarında başka hayvan gezemeyeceğinden ben bir eşeğe bindim. Ali Dayı yaya idi. Tatlı meyilli dağ yoluna koyulduk. Bir kilometre yol almıştık ki sırtında kırk elli kiloluk bir buğday çuvalı taşıyan bir Yörük bayanına rast geldik. Obasına (çadırına) gittiği belli idi. Beraberce yol alarak Ağa Oluk Membaı (kaynağı) başına vardık. Biraz dinlenmek ve yemek yemek için mola verdik. Yörük bayanı da bir taş üzerine sırtındaki çuvalı bıraktı.
Yemek torbamızı açtık, hazırlandık. Bayanı yemeğe davet için arandık. Görünür yerlerde yok. Bizzazûre (zorunlu olarak) yemeğimizi yedik. Sigaralarımızı içtik. Yolumuza harekete hazırlanırken bayan bize uzakça bir çalı arkasında çıktı. Bize doğru geliyordu. Fakat aziz okuyucularım yalnız değildi. Kucağında bir bohçaya sarılmış yeni doğmuş bir de çocuk vardı. Taaccüple, hayretle! Ne o diye sordum. Bayan hicapla doğurdum ağam cevabını verdi. Yanında biz olmasak lohusa kadın sırtına yükünü de alacak çadırına gidecekti. Eşeği bayana terk ettim. Çuvalı hayvana yükledik. Üçümüz de yaya yolumuza devam ettik. Çadırlar dik bir yokuşun başında görünüyordu. Şehirli ben, lohusa Yörük bayanı kadar yokuşa tırmanamıyordum. Yarıcım dayanamadı sen yavaş yavaş gel biz yürüyeceğiz dedi. Beni yolda bıraktılar. Onlar ilerlediler. Çadıra vardılar. Eşeği geri gönderdiler. Belki seksen metreyi hayvanla çıktım. Bayanın çadırında dinlendik. Ayran içtik. Yolumuza devam ettik. O günün akşamı menzilimize vardık. İşimizi gördük. İkinci gün geri döndük. Lohusa bayanın yol üstündeki çadırının yanından geçerken merakla çadırda kadını aradım. Göremeyince hasta nerede? diye sordum. Ne cevap alsam beğenirsiniz. Kayıp olan keçiyi aramak için çocuğuyla ta sabahleyin çadırdan çıkmış.
Doğum evlerinde fennin son icaplarına göre vazî hamleden(doğum yapan) şehir bayanları: İşte bir Yörük bayanı dağ yamaçlarında böyle doğurur”.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.