Varşova Büyükelçiliği’ndan Şair Paslı’ya teşekkür

Şehrimizin önemli değerlerinden Şair Yazar Bahaddin Paslı’ya, “Mehmetçik Galiçya’da” şiiri nedeniyle Türkiye’nin Varşova Büyükelçiliği’nden teşekkür yazısı gönderildi.

Konuyla ilgili Şair Yazar Bahaddin Paslı şu açıklamaları yaptı:

“Gazetenizde çıkan 8 Ocak 2021 tarihli “Krakow Rakowice Mezarlığında Seydişehirli Bir Subay” başlıklı haberi ilgi ve dikkatle okudum. Galiçya Cephesi’nde şehit düşen binlerce askerimiz olduğunu, bunlardan dördünün de Seydişehirli olduğunu öğrendim. Bu askerlerden Seydişehirli Üsteğmen Mehmed İsmail Hakkı Bey’in ise Polonya’nın Krakow kentindeki Rakowice mezarlığında medfun olduğunu bu yazıyla öğrendim. İnanın çok duygulandım. Anadolu’nun farklı yerlerinden, şehrimizden de vatan evlatları, kınalı kuzular oralarda şehit düşmüşler. Oralarda bizlerden yüreğimizden canlar var. Bunun üzerine “Mehmetçik Galiçya’da” başlıklı şiiri kaleme aldım.

Daha sonra bu şiirimi 23 Ocak 2021 tarihinde Türkiye’nin Varşova Büyükelçiliği’ne Rakowiçe Türk Şehitliğindeki Seydişehirli şehidimiz ve Galiçya cephesinde şehit düşen Osmanlı-Türk askerleri anısına bu şiirin Seydişehir’den Krakow Rakowiçeye bir gönül köprüsü kurması ümidiyle T.C. Varşova Büyükelçimiz Sayın Tahsin Tunç Üğdül’ün yüksek makamlarına e-posta yoluyla gönderdim. Büyükelçiliğimizden gelen 27 Ocak 2021 tarihli cevabi e-postada ise Rakowice’deki Türk Şehitliğinden ve merhum Mehmed İsmail Hakkı Bey’den bahsettikten sonra şiirimden dolayı Büyükelçimiz teşekkürlerini ifade etmişler, sağolsunlar.”

İşte Şair Bahaddin Paslı’nın o şiiri:

 

MEHMETÇİK GALİÇYA’DA

 

Yıl: Dokuz yüz on altı… Edirne Uzunköprü garı,

Toplamıştı istasyon, “Kınalı Kuzuları”.

İşitmişti onlar ki, Galiçya’da şenlik var

Gelmişti bir araya Türk, Kürt, Çerkez ve Tatar.

Mehmetçiğin şenliği, er meydanı ve cenkti

Öyle ya; bir Mehmetçik, yedi düvele denkti.

Çünkü o; Allah için sallardı kılıcını

Allah için alırdı düşmanlardan hıncını.

“Allah Allah !” dedi de süzüldü mü meydana

Toprağın rengi atar, boyanırdı al kana.

O; “Türk gibi kuvvetli” yaftasıyla ünlüdür

Mehmetçiğin kazası, bayramlı- düğünlüdür.

O: “-Savulun!” dedi mi ürperir gök ile yer

Yedi düvel yüklense vız gelir tırıs gider.

Yan yanaydı Antepli, Medineli, Yanyalı

Baş başaydı, Beyşehir, Seydişehir, Konyalı.

Hepsi usta askerdi zabit, erbaş, neferdi

Ülküleri şehitlik, gazilikti, zaferdi.

Kimi yavuklusunun hayaliyle baş başa

Kimi mektup yazmakla, meşgul, gavim kardaşa.

Kimi horon tepiyor, kimi kalkmış halaya

Mehmetçikler moralman hazırdı Galiçya’ya

Gerdeğe girer gibi şendi şakraktı hepsi

Damadı okşuyordu, yanık bir Türkü sesi:

 

İsimsiz kahraman demeyin bana

Dünyayı sallayan Mehmetçiğim ben.

Zulümle inleyen cümle cihana

Adalet yollayan Mehmetçiğim ben…

 

Bir “Allah !” nidasıyla sarsılmıştı istasyon

Ne ilkti bu sevkiyat Galiçya’ya, ne de son.

Otuz üç bin askerdi Osmanlı’dan istenen

Şöyle görmüş geçirmiş, beyefendi, centilmen.

Hem: “-İşte Türk!” dedirtsin, hem Ruslarla savaşsın

Gören parmak ısırsın ve gözleri kamaşsın.

Osmanlı’yı tanısın ısınsın dost, düşman, el

“-Hasta adam!” demekten, vazgeçsin yedi düvel.

Kendinden bekleneni verir tekmil ordumuz

Dudağını ısırır, yedi düvel ve de Rus.

Gel velakin Avrupa, görüşünü terk etmez

Osmanlı’nın gücü de , terk ettirmeye yetmez.

Ruslarla savaşmaya gidiyordu yiğitler

Gaziler dönecekti,kalacaktı şehitler

Sivaslı atabarı oynarken bir kenarda

Kimi kılıç-kalkanla,  talimde idi garda

Yağız bir delikanlı, bıyığını burarak

Katkı yaptı geceye, seslendi şen ve şakrak:

 

           

Dağlardan Haliç’e gemi uçuran

Denizin böğründen tren geçiren

Koskoca Bizans’ı yıkıp göçüren

Çağ açıp kapayan Mehmetçiğim ben.

 

 

Geceyi okşuyordu, yanık bir kaval sesi

Yalıyordu yüzleri, meltemin her busesi.

Mehtabı örtüyordu, gökte kıskanç bulutlar

Kılıç-kalkan sesiyle, zirvedeydi umutlar.

Ordunun moralini katlıyordu bu hava

O denli ki; şimdiden kazanılmıştı dava.

Trenin gecikmesi, coşturmuştu askeri

Yine aynı yanık ses çınlattı göğü, yeri.

Kavala eşlik etti, tiz perdeden aynı saz

Mehmed’i övüyordu, türkümüz avaz avaz.

Diyordu ki Dünya’ya: “-Anlamak için Türk’ü

Dikkatle okunmalı, dinlenmeli bu türkü”

 

Kore’de mazlumla, omuz omuza

Gazze’de kan döken azgın domuza

Kanını fon eden aya, yıldıza

Kan ile kan yuyan Mehmetçiğim ben.

 

“Tren bin!” emri gelir, Mehmetçik kımıldanır

Görenler zanneder ki, Marmara dalgalanır.

Böyledir Mehmetçiğim, şarktan parmak sallasa

Garptaki gayrimüslim, son verir dansa, raksa.

Onun bir kaş çatması, düşmanına eceldir

Ölüsü bile Rus’un, dirisine bedeldir.

Gayet vakur,  başı dik, sıralanır peş peşe

Meydan vermez kaosa, kakışa ve itişe.

Alaca karanlıkta, doldurur vagonları

Kimsesiz kalakalır, Uzunköprü’nün garı

Mehmed’i uğurlayan yoktur garda tek sivil

Ne el sallayanı var, Mehmetçiğin ne mendil.

Ne iç çekiş duyulur, ne bir hıçkırık sesi

Teşyi eder onları, meltemin son busesi.

Makinist son sirenle vatana veda eder

Bir bakalım hele şu saz ile kaval ne der:

 

Kıbrıs’ı Rumlara dar eden benim,

Kuzeyi Türklere  dâr eden benim.

Şol Kuzey Kıbrısı var eden benim.

Rumları nallayan Mehmetçiğim ben.

 

Kara tren: “- Çuf, çuf,çuf!” yol alırken kuzeye

Selam çakar geçtiği İle, İlçeye, köye!

Sireniyle: “-Dayanın Türk geliyor !” der gibi

Dumanıyla cepheye telgraf çeker gibi.

Bulgaristan, Romanya, geride kalır bir bir

Çernoviç’i geçince hava birden değişir.

Yazın sıcağı san ki, korkar Rus soğuğundan

Daha fazla gelemez, çıkamaz kovuğundan.

Sıcaktan ve soğuktan fütursuzdur Mehmed’im.

Cesurdur, kahramandır, korkusuzdur Mehmed’im.

Zaferinin özlemi, aşkı ısıtır onu

Nihayet Galiçya’da görünür yolun sonu.

Bir gurub vakti girer Galiçya’ya ordumuz.

Ve karşılar onları, kadın-erkek, oğul-kız.

“-Türk gelecek!” Diyenler, doldurmuşlardır garı

Önce mehter bölüğü boşaltır vagonları.

Vaziyet alır hemen, küçük bir konser için

Şaşırmıştır kuzeyli, bu davul-zurna niçin?

Derken mehter başının : “Has dur!” sesi duyulur

Konser başlar; bir yiğit, dev gibi köse vurur.

Küçücük bir konser ve alkışlar eşliğinde

Boşaltır vagonları ordu vakur ve zinde.

Namaz vakti olmuştur, çıkar Davudi bir ses

“Allah-ü ekber!” derken , coşar ğaşyolur herkes.

Cuş-u huruş içinde eda olunur namaz

Cuş-u huruş içinde, edilir Hakka niyaz.

Rus’un tam karşısına konuşlanır ordumuz

Dostlara siper olur, mazluma verir omuz.

Bakımları iyidir, kuş sütüyle beslenir

Cephenin gerisinden tüm Dünya’ya seslenir:

 

Benim ölüm etmez Rus’un dirisi

Naramla toz olur düşman sürüsü.

Benimle sözlüdür zafer perisi

Masumu kollayan Mehmetçiğim ben.

 

Türk’ü yarıp geçemez Rus ordusu, kudurur.

Bir önden gelse bile, bin sırtımızdan vurur

Bir senede tek adım atamaz ve çekilir

Ordumuz Galiçya’da on üç bin şehit verir.

Dillere destan olur Avrupa basınında

Esamisi okunmaz başkasının, yanında.

Konya’nın Seydişehir İlçesinden bir zabit

Mehmed İsmail Hakkı Üsteğmen olur şehit.

Daha üç şehidimiz var bizim Galiçya’da

Yalnız Galiçya’da mı? Avrupada; Asyada.

Dünya’nın dört yanında şehidimiz var bizim

Toprakla sarmaş dolaş yiğidimiz var bizim.

Hiç kimsenin malında mülkünde değiliz biz

Bulunmaz mazimizde zalimden, zulümden iz.

Yaratandan ötürü, demeyiz Türk, Kürt,   Acem

Bak; dört milyon göçmeni gönlümüzde ettik cem.

Gönlümüze  kin eksen, muhabbet biter bizim

Tanışık olmamızı emreder Settar bizim.

Şimdi Ey okuyucum, gönder de bir Fatiha

Ruhlarını şad eyle, şehitlerin bir daha.

Rakowiçe’yi bir gez, şehitliği bulursun

Ruhlarıyla buluşur, manen mutlu olursun.

Bazımız şehit oldu, gazi oldu bazımız

Dönüşünde daha bir coşkuluydu sazımız:

 

Paslı der:- Savulun kalmadı sabrım

Bir mağrur gördüm mü, kabarır kibrim

Ölürsem cennete açılır kabrim

Şimşeği sollayan Mehmetçiğim ben.