“Derin, derin, derin…
Çok derinlerimde ellerin…”
Diyen Pervanenin,
Yolculuğuymuş meğer DİP!
“Bir Ateş gördüm, umulur ki O ateşten bir kor getiririm yahut şaşırdığımız yolu gösterecek bir rehbere ulaşırım” diyen Musa’nın hallerinden geçerken,
Alev’in dışına,
Gözü dahi Kaymadan! Şaşmadan!
Önce Ateş’e Aşık OLan Pervane’yi;
Her gün,
Dipsiz Derin kuyulara atan da,
O Derin kuyudan çıkaran da!
AŞK’mış meğer…
…
DİP;
Derinlere,
İnen,
Pervane !
İmiş…
Ve yüzeyde gördükleri ile yetinenlere,
Derinlere inmekten korkanlara,
Pinhan olurmuş Sırlar,
AŞK’a Gönülsüz olanlara…
Ve Meşakkatlidir elbet,
Derinlere dalmak da…
Yüzeyin altında başlar mana,
Lakin Derin, En Derinlerde,
Derinleştikçe derinleşir,
Ancak O Derya’ya dalanlara…
Bir istiridyenin;
Kıymetli incisini sakladığı gibi,
Saklar En derininde, hazineleri…
Ve En Derin’e, Nefesi yetenlere!
Nasip edilir ancak, için içindeki!
Ve Sade’ce Gönül verenlere mahsustur,
Derinden, En Derinden ıslanmakta,
Derin denizler de DİP yapmakta!
…
Ve Dile gelir Gönül peşi sıra;
“Dalgalar uzak etse sahili,
Dalıp dokunsam…
Sevinse DİP’teki kum taneleri…
Sonra;
Açsa kucağını DİP’ler,
Dibi delinse diplerin,
Düşsem…
Ve düştüğümse meğer,
Bulutların üzeri…”
…
Gönül’ün DİP hallerindeki saflığı,
Çıkarır, Denizin dibinden, Gökyüzüne…
Dön der! Sade’ce Öz’üne…
Ve Her yazılan, yazıldığı gibi değildir elbette…
HEP DiP’ten çıkışlarda!
Çıkışlar, Derin denizlere düşüşlerde!
Düşüşler, En Derin’e dalanlara!
Ve Bir Damla,
Bir Deniz olabilir!
Tıpkı,
Dünya’nın Bir ucunda kanat çırpan Bir Kelebeğin,
Diğer ucunda Dünya’yı sarsması gibi,
İnanan hisseder,
Ve
Hisseden yaşar, yaşatır elbette!
Ve ancak;
Derine inen,
Dipte olan idrak eder, hakikatteki Mana’yı…
Çünkü;
Her baktığın,
Gösterilen değildir!
“Derine
İnen
Pervane “
Gün olur;
“Hakk’a
Eren
Pervane “
Olur…
Derindeki
İnci
Paresi
Ancak;
Dertli
İnleyen
Pervane’ye
Nasip edilir…
Dertsiz
İnsan
Pişer mi Hiç?
Dem
İçindir
Pareler!
Can Pareler…
Demli, Dingin ve Derin,
Yazılanı kim silebilir ki!