Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Merve NAVRUZ
Köşe Yazarı
Merve NAVRUZ
 

RÛHEFZA

Küçük kasabanın dar sokaklarında gezinen incecik bir rüzgâr, eski taş evlerin duvarlarına usulca dokunuyor, yüzyıllardır sessizce akan zamanın bir parçası oluyordu. Sokakların birinde, şadırvanın hemen yanında, ahşap panjurlu bir ev vardı. Bu ev, Rûhefza’nın evidir; adı gibi ruhlara şifa dağıtan, varlığıyla insanı dinginleştiren genç bir kadının... Rûhefza, kasabanın eskiden kalma çarşısında bir aktar dükkânı işletirdi. Babasından kalma bu dükkân, raflarındaki bitkiler, otlar ve türlü şifalı karışımlarla bir hazineyi andırırdı. Ama asıl hazine, Rûhefza’nın elleriydi. Onun yaptığı her karışım, tariften çok yüreğiyle yoğrulurdu. Kasaba halkı, dertlerine derman bulmak için ona gelir, bazen bir çay, bazen bir merhem, bazen de bir dua ile dönerdi. Birgün, kasabaya yeni bir yabancı geldi. Uzun boylu, kara gözlü bir genç adam. Adı Mirza idi. Mirza, doğduğu topraklardan çok uzaklara savrulmuş, elindeki tek serveti bir deri çanta olan bir gezgindi. Rûhefza’nın dükkânının önünden geçerken, içeriden yükselen tarçın ve gül kokusuna kapıldı. İçeri adımını attığında, gördüğü ilk şey Rûhefza’nın, şeffaf bir kavanozun içindeki kurutulmuş yasemin yapraklarını düzenleyişiydi. “Merhaba,” dedi Mirza. “Bu kokuların peşine geldim. Belki ruhuma da şifa bulurum.” Rûhefza, başını kaldırıp ona baktı. İlk anda göz göze geldiklerinde zaman durmuş gibiydi. Rûhefza hafifçe gülümsedi ve elindeki işi bırakarak ona döndü. “Ruhunuzda yara varsa, belki bir çare buluruz,” dedi. “Ama önce size bir çay yapmalıyım.” Mirza, dükkânın köşesindeki küçük sedire oturdu. Rûhefza, çaydanlığa elini uzatıp ona özel bir karışım hazırladı. Tarçın, karanfil, gül yaprakları ve bir tutam lavantayı sıcak suyla buluşturdu. Mirza çayı yudumlarken, birden gözleri doldu. “Bu çayın tadı... çocukluğumu hatırlattı” dedi. “Evimizde annem yapardı.” Rûhefza, her şeyin ilacının hatırlanan bir anı olduğunu bilirdi. İnsan, kaybettiği yerlerden kopamazdı. Belki bu yüzden, Mirza’nın uzun yolların sonunda bu dükkâna yolu düşmüştü. O günden sonra Mirza, Rûhefza’nın dükkânının sık sık ziyaretçisi oldu. Hikâyeler anlattı, uzak diyarların kokusunu getirdi, ama her defasında onun çayında kayboldu. Rûhefza ise, kalbindeki bir boşluğun yavaşça dolduğunu hissetti. Zaman geçti. Kasaba halkı artık Mirza’nın yalnız bir gezgin olmadığını, Rûhefza’nın yanında kök salmaya başladığını fark etti. İkisi birlikte, dükkânı daha da güzelleştirdiler. Mirza, uzak diyarların bitkilerini getirip Rûhefza’nın şifalı ellerine teslim ederken, Rûhefza da onların sırrını çözüp yeni çaylar, yeni merhemler yaptı. Birgün, kasabanın meydanında eski şadırvanın kenarına oturdular. Rûhefza, elindeki çayı Mirza’ya uzatırken, onun gözlerindeki huzuru gördü. “Artık ruhun şifa buldu mu, Mirza?” diye sordu. Mirza, gülümseyerek cevap verdi: “Ruhum bu sokaklarda, bu dükkânda ve en çok da sende buldu huzuru.” Rûhefza’nın gülüşü, kasabanın dar sokaklarını aydınlatan güneş kadar sıcaktı. Ve işte o günden sonra, kasaba halkı Rûhefza ve Mirza’nın dükkânını “Ruh Şifası” olarak anmaya başladı. Çünkü oraya giren her insan, ruhunda bir parça huzur bulurdu.
Ekleme Tarihi: 02 Ocak 2025 - Perşembe

RÛHEFZA

Küçük kasabanın dar sokaklarında gezinen incecik bir rüzgâr, eski taş evlerin duvarlarına usulca dokunuyor, yüzyıllardır sessizce akan zamanın bir parçası oluyordu.

Sokakların birinde, şadırvanın hemen yanında, ahşap panjurlu bir ev vardı. Bu ev, Rûhefza’nın evidir; adı gibi ruhlara şifa dağıtan, varlığıyla insanı dinginleştiren genç bir kadının...

Rûhefza, kasabanın eskiden kalma çarşısında bir aktar dükkânı işletirdi. Babasından kalma bu dükkân, raflarındaki bitkiler, otlar ve türlü şifalı karışımlarla bir hazineyi andırırdı. Ama asıl hazine, Rûhefza’nın elleriydi. Onun yaptığı her karışım, tariften çok yüreğiyle yoğrulurdu. Kasaba halkı, dertlerine derman bulmak için ona gelir, bazen bir çay, bazen bir merhem, bazen de bir dua ile dönerdi. Birgün, kasabaya yeni bir yabancı geldi. Uzun boylu, kara gözlü bir genç adam. Adı Mirza idi. Mirza, doğduğu topraklardan çok uzaklara savrulmuş, elindeki tek serveti bir deri çanta olan bir gezgindi.

Rûhefza’nın dükkânının önünden geçerken, içeriden yükselen tarçın ve gül kokusuna kapıldı. İçeri adımını attığında, gördüğü ilk şey Rûhefza’nın, şeffaf bir kavanozun içindeki kurutulmuş yasemin yapraklarını düzenleyişiydi.

“Merhaba,” dedi Mirza. “Bu kokuların peşine geldim. Belki ruhuma da şifa bulurum.”

Rûhefza, başını kaldırıp ona baktı. İlk anda göz göze geldiklerinde zaman durmuş gibiydi. Rûhefza hafifçe gülümsedi ve elindeki işi bırakarak ona döndü.

“Ruhunuzda yara varsa, belki bir çare buluruz,” dedi. “Ama önce size bir çay yapmalıyım.”

Mirza, dükkânın köşesindeki küçük sedire oturdu. Rûhefza, çaydanlığa elini uzatıp ona özel bir karışım hazırladı. Tarçın, karanfil, gül yaprakları ve bir tutam lavantayı sıcak suyla buluşturdu. Mirza çayı yudumlarken, birden gözleri doldu.

“Bu çayın tadı... çocukluğumu hatırlattı” dedi. “Evimizde annem yapardı.”

Rûhefza, her şeyin ilacının hatırlanan bir anı olduğunu bilirdi. İnsan, kaybettiği yerlerden kopamazdı. Belki bu yüzden, Mirza’nın uzun yolların sonunda bu dükkâna yolu düşmüştü. O günden sonra Mirza, Rûhefza’nın dükkânının sık sık ziyaretçisi oldu. Hikâyeler anlattı, uzak diyarların kokusunu getirdi, ama her defasında onun çayında kayboldu. Rûhefza ise, kalbindeki bir boşluğun yavaşça dolduğunu hissetti. Zaman geçti. Kasaba halkı artık Mirza’nın yalnız bir gezgin olmadığını, Rûhefza’nın yanında kök salmaya başladığını fark etti. İkisi birlikte, dükkânı daha da güzelleştirdiler. Mirza, uzak diyarların bitkilerini getirip Rûhefza’nın şifalı ellerine teslim ederken, Rûhefza da onların sırrını çözüp yeni çaylar, yeni merhemler yaptı.

Birgün, kasabanın meydanında eski şadırvanın kenarına oturdular. Rûhefza, elindeki çayı Mirza’ya uzatırken, onun gözlerindeki huzuru gördü.

“Artık ruhun şifa buldu mu, Mirza?” diye sordu.

Mirza, gülümseyerek cevap verdi: “Ruhum bu sokaklarda, bu dükkânda ve en çok da sende buldu huzuru.”

Rûhefza’nın gülüşü, kasabanın dar sokaklarını aydınlatan güneş kadar sıcaktı. Ve işte o günden sonra, kasaba halkı Rûhefza ve Mirza’nın dükkânını “Ruh Şifası” olarak anmaya başladı. Çünkü oraya giren her insan, ruhunda bir parça huzur bulurdu.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirinsesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

02
Ocak
19
Aralık
05
Aralık
21
Kasım
15
Kasım
07
Kasım
31
Ekim
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.