Furkan UÇKUN
Köşe Yazarı
Furkan UÇKUN
 

PEKİ YA DOĞRU İNSAN?

Evet sevgili gönül dostları, geçen hafta sizlerle aşkı, sevdayı konuşmuştuk. Aşk, insana türlü türlü şeyler yaptırır. Geçilmez engelleri, karanlık dar sokakları geçirtir. Göze alınamaz şeyleri, önemsiz gösterir. Geçen hafta uzun uzun anlatmıştım. Peki ya doğru insan kimdir? Doğru insan, kimilerine göre bir şehir efsanesi, kimilerine göre asılsız alelade geçen zamanda bir oyalanma tesellisi, kimine göre de zamanını ve yerini bekleyen bir müjde. Sizin doğru insanınızın neleri var mesela? İyi kalpli mi? Dürüst mü ya da yardımsever mi? Elbette hepimiz kendi hayatlarımızda bir profili kendimize doğru belleriz. Önce şunu yapalım. İstediğimiz doğru kişi özellikleri bizde var mı? Yoksa, istediğimiz kişi biz olalım. Varsa da zaman insanın en büyük düşmanı, dostu, yol arkadaşıdır. Zamana bırakın. Elbette karşınıza her çıkan doğru insan diye bir şey yoktur.    Bir gün bir adam, kitaplardan, filmlerden, aşkı merak etmiş. Aşık olmak istemiş ama pek kimi kimsesi yokmuş. Kütüphaneden bir kitap almış. Stendhal’den “Kırmızı ve Siyah”. Eve gitmiş, oturmuş akşamüstü ve okumaya başlamış. Okumuş, okumuş, okudukça içinde kayboluyor ve aşkı daha da merak ediyormuş. Saatler saatleri kovalamış ve adam sabaha karşı kitabı bitirmiş. Göğüsüne bastırmış ve içinden “ Ben aşık olsaydım, nasıl olurdu?” demeye başlamış. Tam yerinden kalkacak, eskiden kitapların arka sayfalarına yapışık emanetçi kartları olurdu. Alıcının adının soyadının yazdığı kartlardan. Tam kalkacakken kitabın içinden bu kart düşmüş. Merak etmiş ve bir kadın ismi görmüş. Kitabın sayfalarına tekrar bakmış, “O burada ne düşündü? Benim hissettiğim gibi hissetti mi?” diye sorular sormaya başlamış. Adam o gün hiç bilmediği, hiç görmediği birisine aşık olmuş. Hayalen de olsa, aşık olmuş işte… Aramış taramış, o isimde yaşadığı şehirdeki tüm kişilerin adreslerini bulmuş. Bir mektup kaleme almış.    “Sevgili Hanımefendi, sizi tanımıyorum. Okuduğum bir kitapta adınıza rastladım. Kitap hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyorum.” demiş. Sonra adam her gün eve geldiğinde posta kutusuna bakar olmuş. Bir gün, iki, üç derken birkaç gün sonra bir mektup… Sevinmiş, sarılmış mektuba… Açmış ve okumuş.. “Sayın Beyefendi, ben de sizi tanımıyorum. Mektubunuz ilgimi çekti…” demiş ve kitap hakkındaki görüşlerini paylaşmış. Adam mektubu koklamış, öpmüş, sarılmış… O andan sonra mektup arkadaşı olmuşlar. Adam her mektup yazdığında, cevabını okumak için koşa koşa eve gelir ve mektubu açar okurmuş. Günler günleri, aylar ayları kovalamış. Geçen belli bir süreden sonra adam sevdiği kadını görmek istemiş. Hâlâ hayalen aşık olsa da seviyor sonuçta… Başta kadın çekinmiş ama belli bir süre sonra kabul etmiş. Nerede buluşalım deyince, Muhabbet Sokağı, Numara 90, (aslında belirli bir yer ismi yok hikayede ama Orhan Baba’ya saygılar…) demişler. Adam süslenmiş, püslenmiş ve kendine çeki düzen verip gitmiş kadının dediği yere. Fark etsin diye de gömleğinin cebine kırmızı bir gül koymuş bunu da söylemiş. Oturmuş adam denilen yere ama bu sefer de “Şu mu acaba? Nasıl birisi ki?” gibi düşünceler sarmış. Belli bir süreden sonra ileri yaşlarında bir kadın çıkagelmiş. Selam vermiş. Adamın o zaman başından aşağı kaynar sular dökülmüş. Bir yıla yakındır, sevgi beslediği kadın, değil annesi, babaannesi yaşındaymış.    Sözün özü güzel dostlarım, aşkı ararken bulduğunuz aşkın size pek faydası olmayacağı düşüncesindeyim. Hayat denen yolda neredeyim daha bilmem ama insanlar göründüğü gibi değildirler. Doğru kişi doğru olduğunu, size değer vererek, canı pahasına sizin iyiliğinizi düşünerek, mutluluğunuzu düşünerek, sizi başkası ile kıyaslamayarak, kim ne derse desin sizin dediğinize inanarak belli eder kendini. Sıkılmaz, kendini kaybetme düşüncesinin ortaya çıkmasına bile müsaade etmez. Susmaz, görmezden gelmez, sizden önemli başka bir şey görmez, tek sizi ve hep sizi düşünür. Alelade iki günlük insanları size savunmaz. Seven insan kalp kırmaz dostlar, yok kişiliği öyleymiş, yalan! Ne diyor şair?    “Çirkin ve karanlıktım, Seni sevdim, sevdikçe güzelleştim, güzel gözlerinle bakıştım, zarafetine bir nakıştım, en çok sana ben yakıştım…”    Sözün özü, sizi yargılamayan, el üstünde tutan, seven ve daima seven, değer veren kişi doğrudur. Doğru kişi ile konuşacak konu, yürünecek yol bitmez. Doğru kişi, sizi olduğunuz gibi kabul eden ve destekleyen biridir. Size güven veren ve size güvenen bir ilişki kurar. Sizinle anlaşabilir ve duygusal bağ kurabilir. Hayatınızın zorluklarıyla başa çıkmanızı sağlayacak bir destek ve anlayış sunar. Benden bu kadar bu haftalık. Sonraki hafta ise “Hataları” konuşacağız inşallah. O zamana kadar sevgiyle kalın, esen kalın…
Ekleme Tarihi: 22 Haziran 2023 - Perşembe

PEKİ YA DOĞRU İNSAN?

Evet sevgili gönül dostları, geçen hafta sizlerle aşkı, sevdayı konuşmuştuk. Aşk, insana türlü türlü şeyler yaptırır. Geçilmez engelleri, karanlık dar sokakları geçirtir. Göze alınamaz şeyleri, önemsiz gösterir. Geçen hafta uzun uzun anlatmıştım. Peki ya doğru insan kimdir? Doğru insan, kimilerine göre bir şehir efsanesi, kimilerine göre asılsız alelade geçen zamanda bir oyalanma tesellisi, kimine göre de zamanını ve yerini bekleyen bir müjde. Sizin doğru insanınızın neleri var mesela? İyi kalpli mi? Dürüst mü ya da yardımsever mi? Elbette hepimiz kendi hayatlarımızda bir profili kendimize doğru belleriz. Önce şunu yapalım. İstediğimiz doğru kişi özellikleri bizde var mı? Yoksa, istediğimiz kişi biz olalım. Varsa da zaman insanın en büyük düşmanı, dostu, yol arkadaşıdır. Zamana bırakın. Elbette karşınıza her çıkan doğru insan diye bir şey yoktur. 

 

Bir gün bir adam, kitaplardan, filmlerden, aşkı merak etmiş. Aşık olmak istemiş ama pek kimi kimsesi yokmuş. Kütüphaneden bir kitap almış. Stendhal’den “Kırmızı ve Siyah”. Eve gitmiş, oturmuş akşamüstü ve okumaya başlamış. Okumuş, okumuş, okudukça içinde kayboluyor ve aşkı daha da merak ediyormuş. Saatler saatleri kovalamış ve adam sabaha karşı kitabı bitirmiş. Göğüsüne bastırmış ve içinden “ Ben aşık olsaydım, nasıl olurdu?” demeye başlamış. Tam yerinden kalkacak, eskiden kitapların arka sayfalarına yapışık emanetçi kartları olurdu. Alıcının adının soyadının yazdığı kartlardan. Tam kalkacakken kitabın içinden bu kart düşmüş. Merak etmiş ve bir kadın ismi görmüş. Kitabın sayfalarına tekrar bakmış, “O burada ne düşündü? Benim hissettiğim gibi hissetti mi?” diye sorular sormaya başlamış. Adam o gün hiç bilmediği, hiç görmediği birisine aşık olmuş. Hayalen de olsa, aşık olmuş işte… Aramış taramış, o isimde yaşadığı şehirdeki tüm kişilerin adreslerini bulmuş. Bir mektup kaleme almış. 

 

“Sevgili Hanımefendi, sizi tanımıyorum. Okuduğum bir kitapta adınıza rastladım. Kitap hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyorum.” demiş. Sonra adam her gün eve geldiğinde posta kutusuna bakar olmuş. Bir gün, iki, üç derken birkaç gün sonra bir mektup… Sevinmiş, sarılmış mektuba… Açmış ve okumuş.. “Sayın Beyefendi, ben de sizi tanımıyorum. Mektubunuz ilgimi çekti…” demiş ve kitap hakkındaki görüşlerini paylaşmış. Adam mektubu koklamış, öpmüş, sarılmış… O andan sonra mektup arkadaşı olmuşlar. Adam her mektup yazdığında, cevabını okumak için koşa koşa eve gelir ve mektubu açar okurmuş. Günler günleri, aylar ayları kovalamış. Geçen belli bir süreden sonra adam sevdiği kadını görmek istemiş. Hâlâ hayalen aşık olsa da seviyor sonuçta… Başta kadın çekinmiş ama belli bir süre sonra kabul etmiş. Nerede buluşalım deyince, Muhabbet Sokağı, Numara 90, (aslında belirli bir yer ismi yok hikayede ama Orhan Baba’ya saygılar…) demişler. Adam süslenmiş, püslenmiş ve kendine çeki düzen verip gitmiş kadının dediği yere. Fark etsin diye de gömleğinin cebine kırmızı bir gül koymuş bunu da söylemiş. Oturmuş adam denilen yere ama bu sefer de “Şu mu acaba? Nasıl birisi ki?” gibi düşünceler sarmış. Belli bir süreden sonra ileri yaşlarında bir kadın çıkagelmiş. Selam vermiş. Adamın o zaman başından aşağı kaynar sular dökülmüş. Bir yıla yakındır, sevgi beslediği kadın, değil annesi, babaannesi yaşındaymış. 

 

Sözün özü güzel dostlarım, aşkı ararken bulduğunuz aşkın size pek faydası olmayacağı düşüncesindeyim. Hayat denen yolda neredeyim daha bilmem ama insanlar göründüğü gibi değildirler. Doğru kişi doğru olduğunu, size değer vererek, canı pahasına sizin iyiliğinizi düşünerek, mutluluğunuzu düşünerek, sizi başkası ile kıyaslamayarak, kim ne derse desin sizin dediğinize inanarak belli eder kendini. Sıkılmaz, kendini kaybetme düşüncesinin ortaya çıkmasına bile müsaade etmez. Susmaz, görmezden gelmez, sizden önemli başka bir şey görmez, tek sizi ve hep sizi düşünür. Alelade iki günlük insanları size savunmaz. Seven insan kalp kırmaz dostlar, yok kişiliği öyleymiş, yalan! Ne diyor şair? 

 

“Çirkin ve karanlıktım, Seni sevdim, sevdikçe güzelleştim, güzel gözlerinle bakıştım, zarafetine bir nakıştım, en çok sana ben yakıştım…” 

 

Sözün özü, sizi yargılamayan, el üstünde tutan, seven ve daima seven, değer veren kişi doğrudur. Doğru kişi ile konuşacak konu, yürünecek yol bitmez. Doğru kişi, sizi olduğunuz gibi kabul eden ve destekleyen biridir. Size güven veren ve size güvenen bir ilişki kurar. Sizinle anlaşabilir ve duygusal bağ kurabilir. Hayatınızın zorluklarıyla başa çıkmanızı sağlayacak bir destek ve anlayış sunar. Benden bu kadar bu haftalık. Sonraki hafta ise “Hataları” konuşacağız inşallah. O zamana kadar sevgiyle kalın, esen kalın…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirinsesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.