Bu hafta başka bir konuda yazacaktım. Deprem olunca hislerim değişti; bir de gündem değişti. Depremin merkezi İstanbul’du. İstanbul ise çok önemli... Ülkemizin kalbidir orası. Evladı Fatiha’nın yadigârıdır orası. Ekonomimizin ortasıdır orası. Anadolu'nun kadim şehridir orası... Her şeyden önce 20 milyona yakın insanın nefes aldığı yerdir orası...
PEKİ, DEPREMLER NEDEN OLUR?
Şu hayatta yaşamış olduğumuz olaylar zincirinin iki yönlü açıklaması vardır. Bir, bilimsel, iki, ilimsel... Yani bir maddi yönü, bir de manevi yönü... Üçüncü bir şık yoktur.
BİLİMSEL YÖNÜ
Allah bu evreni yarattığında bir denge koymuş. Yer ve gök hassas bir denge üzerine varlığını devam ettiriyor. Yeryüzünde devamlı tektonik hareketler meydana geliyor. Her saniye başı deprem oluyor aslında... Biz fark edemiyoruz.
Ancak 2'nin üzerinde, 3'ün üzerindeki depremleri hissedebiliyoruz. Yer kabuğundaki bu sismik hareketlerin diğer bir adıyla fay hatlarının kızışmasıyla meydana çıkan enerji patlamasına deprem deniyor. Eğer bu depremler olmasaydı sismik hareketlerdeki enerji boşalmaz, çok büyük depremler olurdu. Yani ara sıra depremlerin olması, enerji boşalması büyük bir rahmettir.
İnsanlığın kitabı yüce Kur'an bakın bu konuda ne buyuruyor; "Biz, kendilerini sarsmasın diye yeryüzüne sapasağlam dağlar yerleştirdik ve şaşırmadan seyahat edip istedikleri yere ulaşabilmeleri için o dağlarda geniş geniş yollar, geçitler açtık.(Enbiya 31) Ne muhteşem bir açıklama anlayanlara... Son derece bilimsel bir yaklaşım. 'Sismik hareketleri, fay hatlarındaki kızgınlığı, kazık gibi yerleştirdiğimiz dağlar absorbe ediyor' demek istiyor Rabbimiz.
İlim İslam'ın temeli, siyaset kolonu kirişleri, ahlak iskeleti, bilimde çatısıdır. Hepsi birbirine bağlıdır.
Biz insan olarak tedbirimizi alacağız sonra Rabbimize tevekkül edeceğiz. İşini güzel yapmayanların duası havada kalır. "...Allah işini güzel yapanları sever ve onlara yardım eder" (Bakara 195) İşini sağlam yapan kafir bile olsa Allah ona yardım eder. İşini sağlam yapmayan Müslümansa Allah onu zelil eder.
İLİMSEL YÖNÜ
Yukarıda dediğimiz gibi tüm yaşanan olaylar menkıbesinin bir de ilmi, yani manevi yönü vardır. Madde ile mana et ile kemik gibidir. Birbirinden ayrılamaz. Eğer koparılmaya kalkılırsa insan denen varlık maddenin kölesi olur. Maddenin kıskacında kıvrım kıvrım kıvranır. Maddenin mengenesinde can verir. Daha da acısı maddenin önünde eğilir. İşte bu yönüyle insanı sadece Allah'ın önünde eğilmeyi öğreten, maddeyi amaç olarak değil araç olarak kullanmamızı bize gösteren ilimdir, maneviyattır, manadır.
Birçok jeolog bilim adamı dinledim. Birinin ağzından Allah kelamı çıkmıyor. Ne garip değil mi. Hiçbir şeye Allah'ı karıştırmıyoruz... Hiçbir şeyle Allah'ı ilişkilendirmiyoruz. Ne bilime, ne hayatımıza, ne maddeye, ne yaşantımıza... Depremden daha büyük bir felaket vardır; "manevi depremler, manevi erozyonlar..."
Maneviyattan baktığımızda yaşadığımız hayat gerçekten sorgulanması gereken bir hayat. İnsanlık son zamanlarda haddini aştı. Tüketim ve israf çağında yaşıyoruz. Şükreden çok az. Nimetlere ve Rabbimize karşı nankörlük hat safhada. Dün Maraş’ta oldu bugün İstanbul'da oldu; yarın Ankara'da olur, Adana'da olur, Konya'da olur. Kimse yerinin sağlamlığına güvenmesin.
Yüce Kur'an bakın bu konuda ne buyuruyor;
"Peki O’nun sizi karada yerin dibine geçirmeyeceğinden yahut başınıza taş yağdırmayacağından emin misiniz? Sonra kendinize bir koruyucu da bulamazsınız.(İsra 68) Kuran’da deprem ile ilgili birçok ayet var. Ama anlayana bir tanesi de yeter. Dünkü depremde gördüğüm manzara gerçekten ürperticiydi. İnsanlar bağrışlar ve çığrışlar içerisinde ne yapacağını bilemiyor. Bir kaçış... Ama nereye... Bize yardım edecek putlar, sahte ilahlar ve heykeller değil; sadece âlemlerin rabbi olan Allah'tır. Hepimiz ders almalıyız. Onlar bizim kardeşimiz... Rabbim bütün Müslümanları korusun. Sadece İstanbullular değil tüm Müslümanların ders alması gerekir.
Allah afetlerden ders almayı, affına mazhar olmayı bize nasip etsin.
Amin…