TYB Şubesi’nde Seyyid Harun Velî konuşuldu
Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi’nin Konya Büyükşehir, Karatay, Selçuklu ve Meram Belediyelerinin katkılarıyla düzenlediği, Tantavi Kültür Merkezinde izleyicilerin katılımı ve sosyal medya kanallarından canlı yayınlanan, “Edebî ve Tarihi Açıdan Seyyid Hârun Velî” adlı konferansta; Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Yakınçağ Tarihi Anabilim Dalı Başkanı ve Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüseyin Muşmal, Seydişehir’in kurucusu Seyyid Hârun Veli’yi edebî ve tarihî yönlerden ele alarak anlattı.
Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi’nin Konya Büyükşehir, Karatay, Selçuklu ve Meram Belediyelerinin katkılarıyla düzenlediği, Tantavi Kültür Merkezinde izleyicilerin katılımı ve sosyal medya kanallarından canlı yayınlanan, “Edebî ve Tarihi Açıdan Seyyid Hârun Velî” adlı konferansta; Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Yakınçağ Tarihi Anabilim Dalı Başkanı ve Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüseyin Muşmal, Seydişehir’in kurucusu Seyyid Hârun Veli’yi edebî ve tarihî yönlerden ele alarak anlattı.
SEYYİD HARUN VELİ: DÜNYALIK SALTANATA İHTİYACIM YOK
Prof. Dr. Hüseyin Muşmal, “Seyyid Hârun Velî Hazretleri'nin Horasan'da dünyaya geldiği, Horasan'da yaşadığı, Horasan bölgesinde bir Emir olduğu anlatılıyor yani Seyit Harun Velî Makâlât’a göre Horasan'da Türklerin arasında bir Emir olarak yaşıyor. Amcasından sonra Emirliğe gelmiş, demek ki amcası Emir idi, babası erken yaşlarda vefat etmiş olmalı ki, amcasının vefatı ile kendisi Emir olmuş. Bölgede sayılan sevilen bir kişi, atalarının dedelerinin mezarlarını sıklıkla ziyaret eden, atalarına da bağlılığı üst düzey olduğu anlaşılan bir Emir olarak atalarının bir mezar ziyareti sırasında gaipten bir ses duyuyor: “Ya Harun!...” diye. Ürperir, ürker, geri gider, etrafındakilerle istişare eder. Yine bir mezar ziyareti sırasında tekrar ses duyuyor; “Ya Harun!... Rûm’a(Anadolu’ya) git, Karaman ülkesinde Küpe Dağı eteklerinde bir şehir kur!...” Makalât’ta Seyyid Hârun’un baba tarafından İmam Mûsâ el-Kâzım’ın, anne tarafından Veysel Karanî’nin soyundan geldiği ifade edilir. Esere göre Seyyid Hârun, Horasan civarında âdil bir hükümdar iken atalarının mezarını ziyareti sırasında gaipten gelen bir ses tarafından kendisine Anadolu’ya giderek Küpe dağı civarında bir şehir kurmasının emredilmesi üzerine Emirliği, tâcı tahtı terkederek yanında kırk dervişi ve kardeşi olduğu halde yollara düşer. Bir beyaz bulutun rehberliğinde Bağdat’a gelir ve burada anne tarafından Veysel Karanî, baba tarafından İmam Ca‘fer es-Sâdık soyuna mensup Şeyh Emîr Alâeddîn’in misafiri olur. Kırk gün Bağdat’ta kaldıktan sonra Konya’ya gitmek için yola çıkar. Yol boyunca Türkmen nüfusun yoğun olduğu bölgelerde pek çok köy ve bu köylerde tekkeler kurar. Nihayet 1302 yılı civarında Konya’ya gelir. Ahmed Fakih’in türbesini ziyaret eder.
HORASAN’DAN GELEN ERMİŞ
Hoca Ahmet Fakih vefat etmeden önce şunu rivayet etmiştir:
“Benden sonra Horasan'dan bir ermiş gelecek, nasıl tanırız diye sorduklarında sağ elinin sağ avucunun içinde beyaz bir ben olacak, o kişi işte benden sonraki Konya'da benim misyonumu devam ettirecek olan kişidir.” Nitekim Konya'ya geldiğinde Seyyid Hârun Velî Hazretleri önce Hacı Ferruh mescidine Hacı Ferruh Zaviyesi’ne konar, orada bir süre kalır, onun geldiğini ve burada kaldığını duyan Konyalılar hemen koştururlar, acaba Hoca Ahmet Fakih’in işaret ettiği kişi mi geldi diye. Onun hareketlerinden şüphelenirler ve eline kapılarak avucunu görmek isterler, avucundaki beyaz beni görünce Konya’dan ayrılmaması için yalvarırlar. Seyyid Hârun Velî ise yolculuğunu devam ettirmek zorundadır, ona rehber beyaz bir buluttur. Beyaz bulutu takip ederek Konya'ya gelmiştir. Beyaz bulut onu şehri kuracağı Küpe Dağı'na götürecektir. Kendisi ile ilgili anlatılan rivayetlerde Seyyid Hârun Velî'nin asla adres sormadığı ifade ediliyor, yani ilhamla gelen haber ile beyaz bulutu takip ederek Konya'ya geldi ve Konya'da bir süre kaldıktan sonra Konyalıların ısrarlarına rağmen Konya'dan ayrılarak misyonunu yerine getirmek için yolculuğa devam ettiği ve bu yolculuk sırasında gayrimüslimler ile savaştığı da rivayetler arasındadır. Hatta yüzünü peçe ile kapatmıştır, çok fazla yüzünü gösteren bir kişi değildir. Gayrimüslimler yüzünü gördüklerinde ürkerler veya onunla mücadeleden kaçarlar bu anlatılar” dedi.