Seydişehir’de kolera salgını 1911

Osmanlı Devleti; 19. yüzyıl boyunca Kolera, Veba, Sıtma, Tifüs, Trahom, Frengi ve Çiçek başta olmak üzere pek çok hastalıktan zarar görmüştür. Bu yüzden bu zararın boyutunu azaltmak ve hastalıkları önlemek amacıyla bir takım tedbirler alma yoluna gitmiştir. 20.yüzyıl başlarında özellikle, Rusya’dan ticaret amacıyla gelen tüccarlar vasıtasıyla Osmanlı Devleti’nde 1910 yılının ilk kolera vakaları 15 Temmuz’da Erzurum’da görülmeye başlanmıştı. Ayrıca, Ağustos ayının sonlarından itibaren kolera salgınının Anadolu ve Rumeli’de yayılmaya başladığı görülmüş ve salgın İzmir, İstanbul gibi liman kentlerinde daha fazla etkili olmuştu.1910-1912 yılları arasında İzmir’de görülen kolera salgını, Denizli, Aydın, Manisa, Antalya, Isparta hatta Konya’ya kadar yayılım göstermişti. Konya’da yayınlanan Babalık Gazetesinin 1911 yılına ait nüshalarında Kolera salgınına dair ulaşabildiğimiz bazı verileri sizinle paylaşmak istiyorum. 1911’de Konya Vilayetinde otel ve hanlarda gelip giden yolcular düzenli olarak bir doktora kayıt ettirilmekteydiler. Polis memurları her gün otel ve hanlarda gerekli kontrolleri yapmaktaydılar. Gazetelerde “Koleraya Çare” başlıklı malumatlar veriliyor ve uygulanacak tedbirler ayrıntılarıyla sütunlarda yer buluyordu. Memleket dâhilinde Türk-İslam ahali alınan kolera tedbirlerine uyarlarken, ecnebiler kapitülasyon imtiyazı nedeniyle bu tedbirlere uymamaktaydılar.

 

Konya Valiliğince Dahiliye Nezaretine yazılan 22 Haziran 1911 tarihli yazıda Seydişehir, Koçhisar, Ermenek, Elmalı Kazaları için birer Belediye Tabibi talep edilmiş Kolera Salgını için harekete geçilmişti. Lakin Temmuzda hastalık Seydişehir’e ulaşmıştı. İzmir’den kaçak olarak Seydişehir’e gelmiş olan iki kişiden biri Karabulak köyü yakınında ölü olarak bulunmuş ve ölüm sebebi kolera olarak tespit edilmişti. Seydişehir Kazasının Taraşçı Köyünde 1911 yılı Temmuz ayında Kolera alameti görülmesi üzerine Karaağaç Belediye Tabibi kazamızda görevlendirilmiş idi. Tabiplikçe Sıhhiye Müfettişliğine gönderilen telgraf metnine göre hastalığın kolera olmadığı anlaşılmıştı. Öte yandan Seydişehir Kaymakamı Fikri Bey yakalandığı Kolera nedeniyle Akşehir Tahaffuzhanesinde karantina altına alınmıştı. Fikri Bey buradaki tedavisinin ardından iyileşerek tekrar görevine dönebilecekti.

 

Aynı günlerde Beyşehir’de koleranın zuhur ettiği Karahüyük köyü tamamen karantinaya alınmıştı. Burada görevlendirilen Belediye Tabibi Habib Efendi durumun kontrol altında olduğunu, şuana değin 6 kişinin vefat ettiğini, Vasil isimli bir şahsın geceleyin köyden firar ettiğini bildiriyordu. Kazada kurulan hafta pazarı da bu sebeple ileri bir vakte kadar kaldırılmıştı. Hastalığın İzmir’den buraya gelen hamallar vasıtasıyla bulaştığı anlaşılmıştı. Akşehir’de ise kent tamamen karantinaya alınmıştı. Bu konuda Ilgın Jandarma kumandanlığı kısmen Akşehir’de görevlendirilmişti. Akşehir Piyade kuvvetleri de Akşehir tahaffuzhanesinin güvenliğini sağlamaktaydılar. Hükümet ve hapishanede ihtiyat kuvveti bulunduruluyordu. Koleranın Konya merkeze ulaşmaması için Kaymakam Ahmet Refet Bey ile Belediye Reisi Müftü zade Kamil Efendi azami gayret sarf ediyordu. İstanbul treni sürekli kontrol ediliyor, İzmir’den gelen şüpheli yolcular tahaffuzhanede veya bazı münhal kulübelerde bekletiliyordu. İzmir’de çıkan Ahenk Gazetesinin 12 Eylül 1911 tarihli nüshasında Konya’da görülen Kolera Salgınına gönderilecek yeterli doktor bulunamayınca, mühendis görevlendirildiği bildirilmekteydi. Ilgın’ın Argıthanı Nahiyesin’de de salgın görülmüştü. Sıhhıye Müfettiş Vekili Nasuh Bey bölgede görevlendirilmişti. Akseki’nin Derebucak Köyü ile ve Alaiyenin Düşenbe Nahiyesinde, Burdur’da da salgın tespit edilmişti.

 

Bu dönemde görülen kolera salgını nedeniyle salgının Yemen ve Arnavutluk isyanlarının bastırılamamasında da etkisi görülmüştü. Çünkü liman kentlerinde özellikle İzmir’de toplanan askerlerimiz arasında da salgının yayılması, isyan bölgelerine asker sevkiyatının yapılamamasına yol açmıştı. Osmanlı coğrafyasında 1910’dan itibaren yeniden şiddetlenen Kolera Salgını, bütün önlemlere, beklentilere ve dualara rağmen hızla yayılmış, yıllarca devam etmişti. Balkan ve I. Dünya savaşları yıllarında muhacirlerin ve askerlerin arasında sinsi bir düşman gibi can almaya devam etmişti. (BOA.DH.İD.18-1-35-37,13 Ş.1329; H.Ahmet Asker, “Alman Konsolosluk Raporlarına Göre 1911-1914 Yılları Arasında Osmanlı Liman Kentlerinde Kolera”, Osmanlı Bilimi Araştırmaları 22, 1 (2021),sayfa 101-119 ; İbrahim Berci, “İzmir’de Kolera Salgınları 1910-1912”, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Dergisi, Sayı: 9,2021-Yaz, sayfa 363-398; Babalık, Sene:1,Numro 53-54, 4-7 Temmuz 1327, sayfa 4,2, Ahenk, “Daha Tahaffi Var”, 12 Eylül 1911, sayfa 3; Türkiye Salgın Hastalıklar Bibliyografyası, Milli Savunma Üniv. Yayınları, İstanbul 2020)