Seydişehir Irmak Bağları
Seydişehir Coğrafyasının sulak ve alüvyal bir vadi tabanı oluşu yöre insanının yaşam tarzını belirleyen en temel unsur olmuştur. Tarih öncesi dönemlerde özellikle başta Suberdehüyük, Gökhüyük gibi yerleşimlerin sakinleri ağırlıklı olarak tarım ve hayvancılık ile meşguldüler. Antik Çağda bağcılık ve şarap üretiminin bölge ekonomisine katkısı son derece fazla idi. Kral yolu’nun, Akdeniz’e inen ara güzergâhlarından olan Via Sebaste (Orta Çağda İpek yolu olarak anılacak olan tarihi kervan yolu) Seydişehir üzerinden geçmekte idi. Osmanlı Salnamelerinde Seydişehir için Keşiş ve Anamas dağ silsilesinden Küpe Dağı adıyla bilinen bir dağın eteğinde bağlık, bahçelik bir kaza olarak bahsedilmektedir. Seydişehir zaman içerisinde etnik ve dini bakımdan farklı medeniyetlere ev sahipliği yapsa da sosyo ekonomik yapısını muhafaza ede gelmiştir. Kentte bağ kültürü, bağa göçme, avar ekme, bağ bozumu, bağdan kente göçme gibi senevi yaşam faaliyetleri bir tören edasıyla yapılagelmiştir. Karacalar Bağları, Dağ Bağları, Pınarbaşı Bağları, Irmak Bağları, Anabağlar Seydişehir’in sahra yaşamının başlıca yazlıklarıdır. Şimdi sizleri yetmiş yıl öncesinin Irmak Bağlarına doğru götürmek istiyorum.
Hıdırellez’den (6 Mayıs) önce bağı ekmek için evde hazırlık başlardı. Yemekler hazırlanırdı (Sütlü çorba, stilde yoğurt, Deli Hasan, fasulye kavurması). Bakır bakraçlara yiyecekler konurdu. Taşyol ucundaki, Akçay boyundaki Irmak bağlarına, çapa, kürek, bel, tırmıklar alınarak komşularla gidilirdi. Yardımlaşarak çiziler itinayla hazırlanırdı. En güzel çiziyi hazırlamak prestij meselesiydi. Tohumlar avarlara ekilirken, genç kızlar götürülen yemekleri hazırlarlar, sofra kurarlar hep birlikte yemek yenirdi. Mevsim henüz soğuk olduğu için bağa göçülmezdi. Bazıları ekimlerden sonra bahçeye nazar değmesin yahut ürün bol bereketli olsun düşüncesiyle avarlığa iğde dalı sokar, kurban edilmiş hayvan başı korkuluklar takarlardı. Bu ekim işinden bir ay sonra bağa göçülürdü. Göçmeden önce bağ evinin etrafındaki yabani otlar temizlenir, dut ağaçlarının altları çimlendirilir, sonra evin içi temizlenir ağartılırdı. Evler tahta yahut kerpiçten, genelde tek katlı, iki odalı, yazlık evlerdi. Alt kısımlar ahır olarak kullanılırdı. Evin yakınına ocak yeri yapılırdı. Kentten bağa göçülürken sabahtan kent evinin önüne kazan konur, yıkanır, dövülür, hazırlanır, dikilirdi. Götürülecek eşyalar, kazık yastık, kilim, minder, döşek, yastık yorgan, örtü, battaniye, gaz ocağı, bakır tencere, tava, bakır sağan, tahta kaşık, ekmek eylemek için sac, senit, çevirge, oklava, hamur teknesi, eksıranı, sac ayağı, gaz lambası, gaz yağı, ispirtolu lüks, gemici feneri hazır edilirdi. At arabası kiralanır tüm malzemeler intizamla yüklenir, evde beslenen hayvanlar da alınmak suretiyle (kedi köpek tavuk, koyun keçi, inek, camız vd.) yola koyulunurdu. Hazırlanacak çeyizlik malzemeler ise bayanların yedeğine alınırdı. Bağa göçüldükten sonra eşyalar itinayla serilirdi. İlk göçen hane akşam yemeğinden sonra büyük çaydanlığa çay demler sonra gelen komşuya hoş geldine gidilirdi. Irmak Bağları denildiğinde Hacı Saitler, Müezzinler, Kel Mahmutlar, Manav Mustafalar (Sınak), Dağlılar, Akarslanlar, Hilmi Hocalar (Kaban),Geylaniler, Nuh Naciler (Kaplan), Gencekliler ilk akla gelen bağ sahipleriydiler. Avarlara fasulye, kabak mısır, soğan patates, domates, biber, salatalık, kavun, karpuz, marul, maydanoz, nane, ekşi ot, patlıcan, nohut (yeşil yemek ve ütülmek için) süpürge otu kenarlara ekilirdi. Artık avarlar çapaya gelmiş olurdu. Gündüzleri çapalanan avarlar, tutulan Mirav Dede Emmi (Sadettin Torun) marifetiyle saatli olarak, fenerlerin alaca ışığında Göz Pınarın suyuyla geceleri sulanırdı. Ot, yonca biçilirdi. Hayvanların sütlerinden yoğurt yapılır, tufran yayılır, tereyağı nor yapılırdı. Bunlardan, önce ihtiyaçlı olanlara verilir, kalanı muhabbetle yenilirdi. Küplere yağ tuzlanıp basılır, kışlık hazırlanırdı.
Bağda akşam bir başka güzel olurdu. Ütülüp küllenmiş, mis gibi tüten kavrulmuş nohutların etrafında çömelik duran insanlar, ellerinde çubuklarla yaydıkları nohutları yarış halinde çıkarıp yerlerdi. İsli kabuklar el, yüz ve dudakları siyaha boyardı. Herkes vaziyetinden memnun, rahmani bir huzurun hazzı içinde yorgunluğunu tartardı. Kor ateşte taze mısırlar ayrıca ütülür, tenekelerde kaynayan suda haşlananlarla çeşit olurdu. Gaz lambasının ışığı etrafında oturulurdu. Lambada yanan yağın kokusu eşliğinde salatalıklar, meyve sebze, can erikler yenilir, sohbet edilir, eğlenilirdi. Anneler yorgunluk bilmeyen ellerinde, genç kızları için fener ışığında çeyizler hazırlardı. Bu esnada şehirden ihtiyaç duyulan malzemeler beylere sipariş edilirdi. Bağda yaklaşık beş ay kalınırdı. Bağ bozumu evvela fasulyelerin toplanmasıyla başlardı. Tazeleri dilme, kartları kabuk fasulye kırılır kurutulurdu. Tohumluk yapılacakları dalında bırakılır orada kuruması beklenir ve sonra toplanırdı. Salatalıkların irice ve sararmış olanları tohuma ayrılırdı. Domates, biberlerin çekirdekleri alınırdı. Seneyeki tohumluklar benzer şekilde hazırlanırdı. Domatesler toplanır salça yapılır, bir kısmı kurutulurdu. Biberler turşu yapılırdı. Dolmalıklar (salatalık, biber, patlıcan, kabak) oyulur ve kurutulurdu. Sarımsak, soğan patatesler sökülürdü. Sarımsaklar örgü yapılıp asılırdı. Soğanlar temizlenerek serilirken, patatesler çuvallanırdı. Burada şayet doğum olacak olursa Mahalle ebelerince çözüm üretilirdi. Ebe Zeliha, Ebe Meliha, Ebe Ayşe hızır gibi yetişirlerdi. Devlet hekimine götürülmesi icap edenler Muammer Akıllı’nın ve Cindayının Hüseyin’in (Gülpınar) jipiyle, birde Yaylalı Mevlüt’ün arabasıyla sağlık ocağına yetiştirilirlerdi. Güz gelince şehre dönüş hazırlığı başlardı. Bulgurlar, salçalar yapılır, şehriyeler kesilir, turşular kurulur, peynirler yapılır küpe konulurdu. Üzümlerden pekmez kaynatılırdı. Reçeller, pestiller, cevizli fındıklı sucuklar yapılırdı. Kışlık yiyecekler (kuru yarı) hazırlanır bez torbalara konurdu. Bazı aileler ise bağda besledikleri inek danayı (etlik) keser kavurma yapar, sucuk yaptırırlardı. Şehirdeki ev temizlenir bir güzel ağartılırdı. Bağa getirilen eşyalar toplanır, at arabası çağrılarak (çift sürenlerden) yüklenir, hayvanlar sürülür, özlemle şehrin yolu tutulurdu. Böylece Seydişehir’de yazlık dönemi son bulurdu (1947 Seydişehir doğumlu Habibe Aksekilioğlu ile 19 Haziran 2021 tarihinde yapılan görüşme).