Seydişehir’in and efsanesi
Efsaneler, içlerinde barındırdıkları hakikat numuneleri nedeniyle Tarihin sözlü kaynaklarından biridir. Seydişehir yöresinin Arvana (Çatmakaya) köyüne ait And Efsanesi de böyledir. And Efsanesi Yöre insanının Tarihi süreç içerisinde yaşadığı kabul edilen kimi vakalara ışık tutması bakımından önem arzeder.
“Antik Çağda önce Hititler, sonra da Roma egemenliğinde yaşayan Homanadların Arvana Beyliği sınırları içinde müthiş bir kuralık olur. Bahçeler, ormanlar kurur, insanlar, hayvanlar açlıktan ölmeye başlar. Bu durumu gören Arvan Beyi, ıssız kalacak yurdunu, halkının ızdıraplı halini düşünür ve çareler aramaya koyulur. Yetkin adamlarından birini çağırarak, hazinemin altınlarını katırların sırtlarına yüklet, Gara’da bulunan Fasal Beyi dostumuza git, halimizi anlat ve altınları buğday ve sair yiyecek ile takas et gel emrini verir. Beyin adamı verilen emri titizlikle uygular, altınlar ve hediyeler katırlara yüklenir, zorlu yamaçlardan inilir ve Fasal Beyinin huzuruna varılır. Evvela hediyeler sunulur. Konuklar gereğince ağırlanır dinlendirilirler. Sonraki gün Arvana Beyinin elçisi, katırlarda yüklü altınları Fasal Beyine takdim eder, halklarının ızdıraplı halini anlatır, Beyinin bu altınlar karşılığında buğday ve yiyecek talep ettiğini arzeder.
Fasal Beyi daha önceden görüp işitmediği bu feci durum karşısında bir müddet düşünür ve bir adamına çifte gözlü açık bir sandık yapmasını, sandığın bir gözüne ekmek, diğer gözüne altın doldurulmasını emreder. Ayrıca kör bir insan bulunarak huzuruna getirilmesini söyler. Emir derhal yerine getirilir. Fasal Beyi huzuruna getirilen kör kişiye “Sandığın içindekilerden ye” der. Kör kimse elleriyle sandığı yoklar, sandığın ekmek dolu tarafından bir parça ekmek alır ve yer. Avuçladığı altınları ise geri bırakır. Sandık bu defa bir atın, sonra da bir köpeğin önüne konur. Bu hayvanların her ikisi de ekmeği yerler, altınlara dokunmazlar. Bu manzara karşısında öfkelenen Fasal beyi “Gördünüz ya” Köre verdim yemedi, ata verdim yemedi, ite verdim yemedi! Ben nideyim bu altınları? Deyip “Buğday besi aştır/Altın küsü bir taştır/ Altınlar bana yaramaz, onları yollayana geri götürün der. Arvana Beyinin elçisi çaresiz altınları katırlara yükletir ve geri döner. Beyinin huzuruna çıkar ve Fasal’da gördüklerini bir bir anlatmaya başlar. Duydukları karşısında hiddeti daha da artan Arvana Beyi, o vakte kadar aralarında var olan dostluk, komşuluk münasebetlerinin kaldırılmasını ve Atasının yakılmış vücudunun külleri karıştırılmış mukaddes şarapla Fasal Beyine karşı “And” içilmesini emreder. Arvana halkı Beyleriyle birlikte, Fasal Beyinden intikam almaya and içerler.Ancak kıtlık sürüp gitmekte Arvana halkı kırılmaya devam etmektedir. Arvana Beyi bu defa da aralarında uzun zamandan beri husumet olan civardaki beylerden Elbüz Beyine müracaat eder. Elçisini bu defa iyi komşuluk ilişkileri kurma temennisiyle birlikte aynı şekilde Elbüz Beyine gönderir. Arvanalıların uğradığı felaketi öğrenen Elbüz Beyi, istekleri yerine getirir katırlarına buğday ve yiyecek yüklettiği elçiyi Arvanaya geri gönderir. Bu zor zamanda düşmanından yardım gören Arvana Beyi “Dost sandığım düşman, düşman sandığım dost çıktı” der.
Aradan zaman geçer iklimler düzelir yağışlar bollaşır, Arvana halkı refaha kavuşur. Arvana Beyi kıtlık yıllarının verdiği tecrübeyle halkına çiftçiliğin önemini kavratır. Yamaçları tarla haline getirtir, göl suları çekildikçe ortaya çıkan milli toprakları ektirir. İntikam andını da unutmaz. Katırtepe’den Arpa Çukuruna kadar olan geniş boğazı böldürerek taştan set yaptırır. Dar zamanda yardım etmeyen Fasal Beyinin topraklarına giden suyu kesmeye başlar. Bu esnada yüz yirmi yaşındaki oğlu ölür. Bu acı olay üzerine Arvana Beyi “Kendim vardım yüz kırk yaşına kart traş/Oğlum vardı yüz yirmi yaşına ham traş/Dünyada ölümün var olduğunu bilseydim/Komazdım taş üstüne taş !… sözleriyle üzüntüsünü dile getirir.”
Günümüzden asırlar öncesine uzanan bu anlatıda geçen Fasal Beyi’nin adını Susuz köyü ile Arvana köyü arasındaki Fası suyuna miras bıraktığı düşünülebilir. O nedenle Seydişehir merkez ve köylerindeki coğrafik adlandırmaların mutlak surette tüm yönleriyle tetkik edilmesi elzemdir. Bu gibi efsane ve söylencelerin içerisindeki hakikat kırıntılarını aramak ise biz Tarihçilere düşmektedir. E.H.Carr’ın dediği gibi “Tarih geçmiş ile bugün arasında bitip tükenmek bilmeyen bir diyalogdur”
(Gaffar Totalsaygır, Arvana Köyü-Gölü-Ablahanım-And Efsanesi, Konya Halkevi Aylık Kültür Dergisi, Yıl,7,Şubat 1943,Sayı 52,sayfa 30-40; E.H.Carr, Tarih Nedir?; Banu Durgunay, Seydişehir İlçesinin Köy Adları Üzerine Bir İnceleme, SUTAD, Bahar 2018; (43): 77-104)