Bir yörük arı yuvasını nasıl bulur?

Seydişehirli Öğretmen Hasan Rüştü Ergen’in Konya’da çıkan Selçuk Gazetesi’nin 11 Mayıs 1946 tarihli 53. sayısında “Yörükler Arasında Geçen Günler” yazı dizisinde kaleme aldığı “Bir Yörük Arı Yuvasını Nasıl Bulur?” başlıklı yazısı dikkat çekicidir.

Tarihçi Ercan Arslan konuyla ilgili şu açıklamaları yaptı:

“H.Rüştü Bey (1900-1968) çok yönlü önemli bir entelektüel. Konya’daki gazetelerde yazmış olduğu yazıları bunun açık bir göstergesi. “Bir Yörük Arı Yuvasını Nasıl Bulur?” konulu yazısını sizlerle paylaşıyorum:

“Seydişehir dağlarının aziz misafirleri bir sene adetleri üzere davet yapmışlardı. Temmuzun çok sıcak bir günü hafif meyilli “Reze Beli” yolunu tutmuştuk. Soğuk ve en güzel pınar sularını içerek çamların altında siyah benekler gibi çadırlarıyla kaplı obaya vardık. Sıcak, ovayı bir sis gibi kapladığı öğle vaktinde çamların altına döşenen sergilerin üzerinde biz paltosuz oturamıyorduk. Kimimiz dirsek keyfi şekerleme yaparken, bazılarımız da bir Yörük gencinin çaldığı kavalı dinliyorduk. O sıralarda önümüzdeki yamaçta oturan bir yörük dikkatimi çekti. Bu adam bizden aralıca oturmuş, ileriye dikkatle bakıyordu. Ne kaval ne de seslerimiz ona tesir etmiyordu. Yörüğün yanına gittim. Benim ayak seslerim de ona tesir etmedi. Selamıma bir baş işareti ile mukabele etti. Ne yapıyorsun babacığım? dedim. Oturmamı işaret etti. Biraz sonra kaçırdık Bey! kaçırdık! dedi. Babacığım ne yapıyorsun? Neyi kaçırdık? dedim. Arı avlayordum kaçırdık cevabını verdi. Kalkarak beni yirmi metre kadar ötede duran avadanlıklarının yanına götürdü.İçinde bal olan bir testi kırığını göstererek bu bal dedi.Yine bir testi kırığını göstererek bu da su. Bir iki metre uzakta kuru hayvan gübresinden yakılmış dumanı tüten ateşi göstererek bu da tütsü dedi ve sözüne devam etti. Şehir ve köylerde arılar oğul verir. Bir çok arıcılar oğulları kuvana koyamaz kaçırırlar. Kaçak oğullar dağlarda taş deliklerini, ağaç kovuklarını kendilerine yuva yaparlar ve senelerce oralarda yaşarlar. Her sene balları artar. Yuva adeta bir bal deposu olur. Şimdi arıların tam öğle yaylımına çıkma zamanıdır. Arılar buradan geçerken benim koyduğum balı hazır yer, suyu içer, dumandan aşağı inemez. Esasen ihtiyacı da kalmamıştır. Çekilir yuvasına gider ve arkadaşlarına haber verir. Benim çanaklarda arı çoğalır. Ben de o vakte hazırlanırım. Yuvalarına dönen arıların peşinden giderim. Bal deposunu bulurum dedi. Her sofrada lenger lenger hiç eksik olmayan balı dağ başında oturan Yörükler meğer böyle bulurmuş.”

 

SON DERECE DİKKATLİ BİR GÖZLEMCİ

Tarihçi Arslan sözlerine devam ederek; “Seydişehir basının önemli kalemlerinden Hasan Rüştü Ergen Bey, yazılarında toplumsal konulara değindiği gibi, halk eğitimi sahasında da önemli oranda örneklik teşkil etmiş bir sima olarak karşımıza çıkmaktadır. Anlaşılacağı üzere kendisi son derece dikkatli bir gözlemci. Yazıları gündelik yaşamın bir panoraması mahiyetinde. Gerek o yıllarda gündeme alınan Konya-Seydişehir yolu etütlerine dair, gerekse Bozkır ve Seydişehir’in çok eski müşterek derdi Suğla gölü (Ekekon,28 Nisan 1947,sayfa 2) ve diğer konularda kaleme aldığı yazıları onun bu konulardaki duyarlılığını göstermesi bakımından çok dikkat çekicidir. O, yazılarıyla yerelin sorunlarını vilayete taşıyarak, çözüme dönük farkındalık oluşturmuş, büyük bir sorumluluk ifa etmiştir.” dedi.